Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Okul öncesi dönemdeki çocuklarda beden algısı ile dijital oyun bağımlılığı eğilimi arasındaki ilişki(Çağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Berfin, OğraşBeden algısı, bireyin kendi bedenine yönelik duygusal ve bilişsel değerlendirmelerini içermektedir. Çocuklarda beden algısı, medya, akran ilişkileri ve ebeveynlerin tutumları gibi birçok faktörden etkilenebilmektedir. Dijital oyunlarda yer alan idealize edilmiş beden imgelerinin, çocukların kendi bedenleriyle ilgili memnuniyetsizlik yaşamalarına neden olabildiği görülmüştür. Dijital oyunlar, el-göz koordinasyonu, stratejik düşünme ve problem çözme yeteneklerini geliştirebilmektedir ancak aşırı oyun oynama, sosyal izolasyon, akademik başarıda düşüş ve fiziksel hareketsizlik gibi olumsuz sonuçlar doğurabilir. Dijital oyunlar, çocukların hayal gücünü geliştirirken, fiziksel dünyadan kopmalarına ve bedenlerine dair farkındalıklarının azalmasına yol açabilmektedir. Okul öncesi dönemdeki çocuklarda beden algısı ve dijital oyun bağımlılığı eğilimi arasındaki ilişkiler incelenmiştir. Dijital oyun bağımlılığı eğilimi, "hayattan kopma," "çatışma," "sürekli oynama," ve "hayata yansıtma" alt boyutlarıyla beraber ölçülmüş; bu alt boyutlar ile beden algısı arasındaki ilişki ve çocuğun yaşı, çocuğun cinsiyeti, anne-baba eğitim durumu, anne-baba çalışma durumu demografik özelliklerinin dijital oyun bağımlılğı eğilimi ve beden algısı ile farklılaşma durumu analiz edilmiştir. Veriler; Adana ve Mersin ilinde ikamet eden 4, 5, 6 yaşında okul öncesi dönemdeki çocukların dahil edildiği 116 kişilik bir örneklemden elde edilmiştir. Veri toplama aşamasında gönüllülük esas alınmıştır. Araştırmaya dahil olan çocukların ailelerine Dijital Oyun Bağımlılığı Eğilimi Ölçeği (DOBE), araştırmaya dahil olan çocuklara Beden Algısı Silüet Testleri uygulanmıştır. Yaş, cinsiyet, ebeveynlerin çalışma ve eğitim durumu demografik değişkenleri ile dijital oyun bağımlılığı eğilimi ve beden algısı arasındaki ilişkiler araştırmanın önemli odak noktaları arasındadır. Bu doğrultuda, beden algısı ve dijital oyun bağımlılığı eğilimi arasında anlamlı bir ilişki olup olmadığını incelemek amacıyla SPSS 22.0 paket programı kullanılmış olup basit doğrusal korelasyon, bağımsız örneklemler t-testi, tek faktörlü varyans analizi istatistiksel testleri ile analiz edilmiştir. Analizler sonucunda dijital oyun bağımlılığı eğilimi toplam puanı, hayata yansıtma alt ölçeği ve sürekli oynama alt ölçeğinin beden algısı ile düşük düzeyde pozitif yönde anlamlı bir ilişki gösterdiği belirlenmiştir. Bu çalışmanın, literatürde mevcut olan dijital oyun bağımlılığı eğilimi ve beden algısı arasındaki ilişki konulu diğer çalışmalara kaynak oluşturması amaçlanmıştır. Yapılan bu çalışmanın farklı değişkenler ve daha geniş çalışma grubu ile çalışılması önerilmektedir.Öğe Depremden etkilenen kadınların deprem sonrası travma ve belirsizliğe tahammülsüzlük düzeylerine göre çocuk sahibi olma isteklerinin incelenmesi(Çağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2025) Khatib, Amine ReyhanDehşet Yönetimi Teorisi’nden yola çıkılarak, bu çalışma, kadınların afetler sonrasındaki belirsizliğe tahammülsüzlük ve travma düzeylerine göre, çocuk sahibi olma isteklerinin nasıl değişkenlik gösterebileceğini araştırmak için yürütülmüştür. Bu bağlamda; 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremleri birebir yaşamış olan, aile hekimliği polikliniğine herhangi bir sebeple 2023 yılı Mayıs-Eylül aylarında başvuran, 18-45 yaş aralığındaki kadınlardan, araştırmaya katılmayı kabul eden 402 kişiyle, yüz yüze olacak şekilde; sosyodemografik veri formu, deprem sonrası travma düzeyini belirleme ölçeği, çocuk sahibi olma isteği ölçeği ile belirsizliğe tahammülsüzlük düzeyi ölçeği doldurulmuştur. Elde edilen veriler SPSS v25 istatistik programıyla analiz edilmiştir. Sosyodemografik verilerle yapılan varyans analizi sonucu, çocuk sahibi olma isteği düzeyinin eğitim seviyesine göre anlamlı şekilde (p≤.001) farklılaştığı, yani eğitim seviyesi azaldıkça çocuk doğurma isteğinin arttığı görülmüştür. Çocuk sahibi olma isteğinin, deprem sonrası travma ve belirsizliğe tahammülsüzlük düzeyi ile yordanması incelendiğinde, çocuk sahibi olma isteği toplam puanlarının deprem sonrası travma düzeyi arttıkça azaldığı, ancak belirsizliğe tahammülsüzlük düzeyi ile anlamlı bir ilişkisinin olmadığı tespit edilmiştir. Deprem sonrası travma düzeyini belirleyen alt ölçekler ile çocuk sahibi olma isteği ölçeği alt ölçekleri puanlarının farklı şekillerde birbirlerini yordamaları, afetler sonrasındaki çocuk sahibi olma isteğinin farklı psikolojik etmenlerden etkilenebildiği sonucunu ortaya çıkarmıştır. Afetler sonrası değişkenlik gösteren çocuk sahibi olma isteklerinin, hangi psikolojik etmenlerle ilişkilendirildiğinin daha farklı çalışmalarda gösterilmesi, bu konu hakkında, literatüre daha net katkılar sağlayacaktır.Öğe Okul öncesi dönem çocuklarının beden algısı ile akran ilişkileri arasındaki ilişkinin incelenmesi(çağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Altun, İlkerBu çalışmada, okul öncesi dönemdeki çocukların beden algısı ve akran ilişkileri arasındaki ilişki incelenmiştir. Çalışma, çocukların beden algılarının akran ilişkileri üzerindeki etkisini ve bu ilişkinin boyutlarla olan bağlantılarını ortaya koymayı amaçlamaktadır. İncelenen boyutlar, zorba çocuk, arkadaşlık ve etkileşim ile mağdur çocuk olarak belirlenmiştir. Araştırma, nicel araştırma yöntemlerinden ilişkisel tarama modeli kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubu, 2023-2024 eğitim-öğretim yılında Mersin ilinde Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı özel ve devlet anaokullarında eğitim gören 4-6 yaş aralığındaki 152 çocuktan oluşmaktadır. Katılımcı çocukların algı ve zekâ düzeylerinde herhangi bir yetersizliğe sahip olmamasına dikkat edilmiştir. Bu çalışmada, veriler Kişisel Bilgi Formu, Beden Algısı Ölçeği (Collins, 1991) ve Okul Öncesinde Akran İlişkileri Ölçeği Öğretmen Formu (Kanmaz ve Şahin, 2022) kullanılarak toplanmıştır. Toplanan veriler, SPSS 25 paket programı aracılığıyla analiz edilmiş, Bağımsız Örneklemler T Testi, Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA), korelasyon, basit ve çoklu regresyon analizleri uygulanmıştır. Çalışma sonucunda anne ve baba eğitim durumu ve vücut kitle indeksi ile akran ilişkileri boyutları arasında anlamlı farklılaşma tespit edilmiş olup beden algısı boyutlarında ise yalnızca vücut kitle indeksi arasında anlamlı farklılaşma saptanmıştır. Akran ilişkileri boyutlarıyla beden algısı boyutları arasında ise beden memnuniyeti boyutunda anlamlı ilişkiye ulaşılmıştır. Zorba Çocuk ve Mağdur çocuk boyutlarında negatif, Arkadaşlık ve Etkileşim boyutunda pozitif bir ilişki vardır. Elde edilen bulgular doğrultusunda da çeşitli öneriler geliştirilmiştir.Öğe 6 şubat Kahramanmaraş depremi sonrası yetişkinlerde psikolojik dayanıklılık ve travmatik büyüme arasındaki ilişkinin incelenmesi(çağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Ağıroğlu, ÖyküDepremler, yalnızca fiziksel hasar yaratmakla kalmaz, aynı zamanda bireylerin psikolojik sağlığını da derinden etkiler. Güvenli ortamların yıkılması, bireylerin dünyaya olan güvenini sarsar. Travma sonrası büyüme (TSB), aşırı stresli olayların ardından yaşanan olumlu değişim ve kişisel gelişimi ifade eder. TSB, kişisel güçlenme, derinleşen ilişkiler, yeni olasılıklar, yaşam değerinin artması ve ruhani değişim gibi beş boyuttan oluşmaktadır. Kahramanmaraş depremi (6 Şubat 2023), 11 ilde ciddi kayıplara neden olmuştur. Bu araştırma, Adana ve Hatay’da yaşayan 209 yetişkinin TSB ile psikolojik dayanıklılık arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçlamıştır. Kullanılan ölçekler arasında Travma Sonrası Büyüme Envanteri ve Yetişkinler İçin Psikolojik Dayanıklılık Ölçeği ve Beck Anksiyete Ölçeği yer almaktadır. Verilerin normal dağılım göstermesi nedeniyle Bağımsız Örneklemler T Testi ve ANOVA testleri uygulanmıştır. Katılımcıların %62,7’si kadın, %37,3’ü erkektir. %28,7’si Hatay’da, %71,3’ü Adana’da yaşamaktadır. Yakınlarını kaybetmeyenlerin oranı %48,8, aile dışı önemli kişileri kaybedenler %24,4’tür. %78,9’u enkaz çalışmalarına katılmamış, %91,4’ü de enkaz altında kalmadığını belirtmiştir. Araştırma sonuçlarına bakıldığında psikolojik dayanıklılık düzeyindeki artışın, travma sonrası büyümeyi de artırdığı tespit edilmiştir. Ayrıca, arama kurtarma faaliyetlerine katılmayan bireylerin TSB düzeylerinin daha yüksek olduğu bulunmuştur.Öğe Okul sporlarında bireysel ve takım sporu yapan sporcuların durumluk ve sürekli kaygı düzeylerinin incelenmesi(çağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) ADIYAMAN, ErolSporcu için her müsabaka maddi ve manevi açıdan büyük öneme sahip olduğundan müsabaka öncesinde ya da müsabaka sırasında sporcunun kaygı düzeyinin yükseldiği düşünülmektedir. Sporcunun kaygı düzeyi sportif performans üzerinde büyük etkiye sahiptir. Bu sebeple, spor başarısını artırmada sporcunun kaygı ile başa çıkabilmesi gerekmektedir. Bu çalışmanın Araştırma evreni Adana ilinin Çukurova, Seyhan, Sarıçam ve Yüreğir ilçelerinde bulunan liselerde öğrenin gören okul sporlarında gençler A ve gençler B kategorisinde mücadele eden yaşları 14-17 arasında değişen sporcu öğrencilerden veriler toplanmıştır. Bu araştırmaya 130 kadın ve 189 erkek olmak üzere toplam 319 sporcu öğrenci katılmıştır. Bu çalışma kapsamında katılımcılara sosyo-demoğrafik bilgi formu ve 2 adet ölçek uygulanmıştır. Verilerin hesaplamaları IBM SPSS 25.0 v. aracılığıyla yapılmıştır. Ayrıca Kolmogorov Smirnov, Shapiro Wilk, Mann Whitney U testi, Kruskal-Wallis, Spearman Korelasyon analizi yapılmıştır. Sporcuların durumluk ve sürekli kaygı düzeyleri yaşa, cinsiyete, branşa, spor branşını yapma yılına, bireysel veya takım sporu yapma durumlarına göre incelenmiştir. Okul takımı sporcularının durumluk kaygı puanlarının sporcunun yaşına, cinsiyetine, branşına ve spor yapma yılına göre farklılık gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca sporcuların sürekli kaygı puanlarının sporcunun branşına ve cinsiyetine göre farklılık göstermesine rağmen sporcunun yaşına ve spor yapma yılına göre farklılık göstermediği elde edilmiştirÖğe Koah’lı hastalarda depresyon ve anksiyete belirti düzeyi ile solunum fonksiyonları arasındaki ilişkinin incelenmesi(çağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) ORHAN TIRAŞÇI, GülşahAmaç: KOAH oldukça yaygın bir kronik hava yolu hastalığıdır ve çok büyük kişisel ve sosyal etkiye sahiptir. Hastalık tüm dünyada önemli bir halk sağlığı sorunudur. Bu çalışma, KOAH‟lı hastalarda depresyon ve anksiyete düzeylerinin solunum fonksiyonları üzerindeki etkisini inceleyerek, bu iki önemli psikolojik durumun hastalık yönetimindeki rolünü ve etkilerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Yöntem: 1 Ekim 2023 ve 31 Aralık 2023 tarihleri arasında Erciş Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları Servisi‟nde yatan 72 KOAH‟lı hastaya anket formu, Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) ve Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ) yüz yüze görüĢme yöntemiyle uygulanmıştır. Veriler, IBM SPSS Statistics 23.0 yazılımı kullanılarak analiz edilmiştir. Tanımlayıcı istatistikler, korelasyon ve regresyon analizleri yapılmıştır. Bulgular: Katılımcıların yaĢ ortalaması 70,1 ± 9,2 yıl olup, % 63,9‟u erkektir. Ortalama vücut kitle indeksi (VKĠ) 21,1±4,3 olarak bulunmuştur. BDÖ toplam puanı ortalaması 18,9±13,6 ve BAÖ toplam puanı ortalaması 25,4 ±14,8 olarak tespit edilmiştir. 1. saniyedeki zorlu ekspiratuar volüm yüzdesi, mMRC skoru, BDE ve BAE toplam puanları ile hastaneye yatış sayısı arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Çoklu regresyon analizi sonuçlarına göre, hastaneye yatış sayısı üzerinde 1. saniyedeki zorlu ekspiratuar volüm yüzdesi, mMRC skoru, BDE ve BAE toplam puanlarının anlamlı etkileri olduğu saptanmıştır. Sonuç: Bu çalışma, KOAH‟lı hastalarda depresyon ve anksiyetenin yaygın olduğunu ve bu durumların hastaneye yatış sıklığı ile klinik sonuçlar üzerinde olumsuz etkiler yarattığını göstermektedir. KOAH yönetiminde, hastaların psikososyal durumlarının düzenli olarak değerlendirilmesi ve gerekli psikososyal desteklerin sağlanması önerilmektedir. Bu bulgular, KOAH‟lı hastaların tedavi süreçlerinde multidisipliner bir yaklaşım benimsenmesi gerektiğini vurgulamaktadır.Öğe Depremde Aile Üyelerini Kaybeden Yetişkin Bireylerin Umutsuzluk Düzeyleri ve Yas Süreçlerinin Algıladıkları Sosyal Destek Düzeyi İle İlişkisinin İncelenmesi(çağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) İNAN, AslıBu çalışma, 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş depremlerinde aile üyelerini kaybeden yetişkin bireylerin yaşadığı umutsuzluk düzeyleri ve yas süreçlerinin algıladıkları sosyal destek düzeyi ile ilişkisini incelemektedir. Çalışmanın temel problemi, deprem sonrası yaşanan kayıpların bireylerin umutsuzluk ve yas süreçleri üzerindeki etkilerini belirlemek ve bu süreçlerin sosyal destek mekanizmaları ile nasıl etkileşime girdiğini araştırmaktır. Araştırmanın amacı, umutsuzluk düzeyleri, yas süreci ve sosyal destek arasındaki kompleks ilişkileri ortaya koymaktır. Araştırma modeli olarak nicel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemi, 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremleri’nde aile üyelerini kaybeden ve bu çalışmaya gönüllü olarak katılan 150 yetişkin bireyden oluşmaktadır. Veri toplama araçları olarak Beck Umutsuzluk Ölçeği, Temel Yas Unsurları Envanteri ve Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği kullanılmıştır. Elde edilen bulgular, deprem sonrası sosyal destek mekanizmalarının, umutsuzluk ve yas süreçleri üzerinde önemli bir etkisi olduğunu göstermektedir. Sosyal destek düzeyi yüksek olan bireylerin umutsuzluk ve yas süreçlerini daha iyi yönetebildikleri tespit edilmiştir. Tüm bunlara paralel olarak bu çalışma, deprem sonrası sosyal destek mekanizmalarının, bireylerin psikososyal iyilik halleri üzerindeki kritik rolünü vurgulamaktadır. Çalışma, depremzedelerin yaşadığı psikososyal zorlukları anlamak ve bu zorlukları hafifletmek için etkili sosyal destek stratejileri geliştirilmesine yönelik önemli bilgiler sunmaktadır.Öğe Doğal bir afet sonrası gruplararası sosyal destek: sosyal kimlik bakış açısından bir çalışma(Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) YOLCU, PınarYapılan bu çalışma, 6 şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli depremden etkilenen Suriyeli bireylere, Türk bireyler tarafından sağlanan sosyal destek düzeyi ile ilişkili etmenleri incelemektedir. Çalışma, paylaşılan sosyal kimlik ile özdeşleme düzeyi, dini ve etnik kimlikle özdeşleşme düzeyi, gruplararası temas ve depremi deneyimleme düzeyi ve bir gruba verilen sosyal destek arasındaki ilişkilere odaklanmaktadır. Yapılan bu araştırma, Sosyal Kimlik Kuramı (Tajfel ve Turner, 1979) ve Gruplararası Temas Kuramı (Allport, 1954; Pettigrew, 1998) çerçevesinde yapılandırılmış olup, depremden etkilenen 150 katılımcıyı içermektedir. Bulgular, paylaşılan kimlik (depremzede kimliği) ile özdeşleşme düzeyinin dış gruba sağlanan sosyal destekle pozitif yönde ilişki içinde olduğunu göstermektedir. Ayrıca, gruplararası temasın hem niceliği hem de niteliği, dış gruba verilen sosyal destek verme düzeyi ile pozitif yönde ilişkiler göstermiştir. Ancak, dini kimlik (Müslüman kimliği) ve etnik kimlik (Türk kimliği) ile özdeşleşme ile sosyal destek verme düzeyi arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Depremi olumsuz yönde daha fazla deneyimleme ile sosyal destek verme düzeyi arasında da anlamlı bir ilişki gözlenmemiştir. Sonuçlar, sosyal desteğin belirleyicileri olarak depremzede kimliği olarak paylaşılan kimliğin ve temasın, bireylerin dış gruba sosyal destek verme için önemli bir etmen olduğunu önermektedir. Ayrıca yapılan analizler sonucunda paylaşılan kimlik (depremzede kimliği) ile özdeşleşme düzeyi, daha yüksek sosyal destek düzeyini öngörmektedir. Benzer şekilde, gruplararası temasın hem niceliği hem de niteliği, sosyal desteğin güçlü öngörücüleridir. Ancak, dini kimlik (Müslüman kimliği) ve etnik kimlik (Türk kimliği) ile özdeşleşme, sosyal destek sağlama düzeyini anlamlı şekilde öngörmemektedir. Deprem deneyimi düzeyi de sosyal desteği öngörmemektedir. Yapılan analizler, paylaşılan kimlik ile özdeşleşme düzeyinin ve temasın, sosyal destek sağlama düzeyinin belirleyicileri olarak önemli rol oynadığını ve grupların dış gruba sosyal destek sağlama düzeyi ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Araştırmanın bulguları, deprem sonrası dış gruba verilen sosyal destek etmenlerini anlamak ve geliştirmek için önemli bir temel sunmaktadır. Doğal afetlerin sıkça yaşandığı Türkiye ‟de zorunlu göç yaşayan Suriyeli bireyler ile Türk bireyler arasındaki sosyal destek etmenlerini anlamak, bu konudaki alan yazına önemli katkılar sunabilir ve toplulukların felaket sonrası toparlanma süreçlerine dair değerli bilgiler sağlayabilir. ilerleyen çalışmalarda, farklı demografik gruplar arasında benzer araştırmalar yapılarak, bulguların genellenebilirliği ve farklı kültürel bağlamlarda dış gruba verilen sosyal desteğin belirleyicileri daha detaylı incelenebilir. Ayrıca, daha geniş örneklem grupları ve uzunlamasına çalışmalarla, paylaşılan kimlik ve gruplararası temasın sosyal destek sağlama düzeyi ile ilişkisi daha derinlemesine araştırılabilir.Öğe NEVROTİKLİĞİN İZLERLİK DEĞERLENDİRMEDE ROLÜ(Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) SUNA, Muhammed NurBu çalışmada; nevrotikliğin izlerlik değerlendirmesi süreçlerinde nasıl bir farklılığa yol açtığının incelenmesi amaçlanmıştır. Eysenck Kişilik Envanteri – Gözden Geçirilmiş Kısaltılmış Formu kullanılarak 345 katılımcının nevrotiklik düzeyleri taranmış olup 85 katılımcı yüksek ve düşük nevrotik olarak gruplandırılıp çalışmaya dahil edilmiştir. İki aşamalı olarak dizayn edilen deney serisinde katılımcılara sırasıyla nötr ve duygusal uyaran içeren izlerlik testleri sunulmuştur. Bu izlerlik testleri ise kendi içinde sırasıyla; pozitif, sıfır ve negatif izlerlik türünde olacak şekilde oluşturulmuştur. Bu şekilde, yüksek ve düşük nevrotik grupların farklı uyaran ve izlerlik türlerine göre sergiledikleri izlerlik değerlendirme düzeyleri karşılaştırılmıştır. Deney verileri, IBM SPSS 25 programında bağımsız örneklemlerde t testiyle analiz edilmiş olup sonuçlar, yüksek düzeydeki nevrotikliğin izlerlik değerlendirmedeki tüm uyaran ve izlerlik türlerinde farklılığa yol açmadığını göstermiştir. Yüksek nevrotiklerin nötr uyaranlardan ziyade duygusal uyaranlardaki izlerlik değerlendirme düzeylerinde düşük nevrotiklere kıyasla ayrışma yaşadıkları, bu ayrışmanın hiçbir negatif izlerlik koşulunda gerçekleşmediği bulunmuştur. Düşük nevrotiklerin özellikle duygusal uyaranlardaki izlerliği daha iyi ayırt ettikleri görülmüştür. Bu durumun özellikle olumsuz duygusal uyaranlardaki izlerlik değerlendirme testinde belirginleştiği tespit edilmiştir. Çalışma, özellikle klinik ve bilişsel psikoloji gibi alanlara işlevsel nitelikte katkılar sunmuştur.Öğe SOSYAL MEDYA BAĞIMLILIĞININ YORDAYICILARI OLARAK KIRILGAN NARSİSİZM, OLUMSUZ DEĞERLENDİRİLME KORKUSU VE GELİŞMELERİ KAÇIRMA KORKUSU(Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) OZAN, Rukiye YarenBu araştırmanın amacı, yaşları 18 ile 60 arasında değişen, farklı eğitim düzeylerine sahip olan, sosyal medya kullanan genç ve yetişkinlerden oluşan genel popülasyon üzerinde kırılgan narsisizm, olumsuz değerlendirilme korkusu ve gelişmeleri kaçırma korkusunun sosyal medya bağımlılığı üzerindeki yordayıcı etkisini değerlendirmektir. Araştırma kolay ulaşılabilir örnekleme (convenience sampling) yoluyla ulaşılan, 256’sı kadın ve 244’ü erkek olmak üzere toplam 500 kişi ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın amacına uygun olan verileri toplamak amacıyla Kişisel Bilgi Formu, Sosyal Ağ Bağımlılığı Ölçeği, Patolojik Narsisizm Envanteri, Olumsuz Değerlendirilme Korkusu Ölçeği ve Sosyal Ortamlarda Gelişmeleri Kaçırma Korkusu Ölçeği kullanılmış olup verilerin toplanması çevrimiçi platformlar üzerinden gerçekleştirilmiştir. Elde edilen puanlar Statistical Package for the Social Science (SPSS) v26 kullanılarak hesaplanmıştır. Katılımcıların puanlarının sosyodemografik verilere göre farklılaşıp farklılaşmadığını incelemek için bağımsız gruplar t-test’i ve değişkenler arası ilişkileri gözlemleyebilmek için pearson korelasyon katsayıları kullanılmıştır. Kırılgan narsisizm, gelişmeleri kaçırma korkusu ve olumsuz değerlendirilme korkusunun sosyal medya bağımlılığı üzerindeki yordayıcı etkilerini incelemek için çoklu doğrusal regresyon analizleri yürütülmüştür. Değişkenlerin cinsiyete göre farklılaşıp farklılaşmadığı incelendiğinde katılımcıların kırılgan narsisizm ve gelişmeleri kaçırma korkusu puan ortalamalarının cinsiyete göre anlamlı farklılık göstermediği saptanmıştır. Katılımcıların sosyal medya bağımlılığı ve olumsuz değerlendirilme korkusu toplam puanlarının cinsiyete göre farklılaşıp farklılaşmadığı incelendiğinde ise kadın katılımcıların toplam puanlarının ortalamasının erkek katılımcılara göre daha yüksek olduğu görülmüştür. Değişkenler arasındaki ilişkiler incelendğinde araştırmanın bağımlı değişkeni olan sosyal medya bağımlılığı ile bağımsız değişkenleri olan kırılgan narsisizm (r = .525), gelişmeleri kaçırma korkusu (r= .506) ve olumsuz değerlendirilme korkusu (r= .469) arasında da pozitif yönde, orta düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır. Bağımsız değişkenlerin sosyal medya bağımlılığını ne düzeyde yordandığını incelemek üzere gerçekleştirilen çoklu doğrusal regresyon analizi sonucunda; yordayıcı değişkenlerden kırılgan narsisizm (β = .291, p < .001) ve gelişmeleri kaçırma korkusunun (β = .251, p < .001) sosyal medya bağımlılığı ile istatistiksel olarak anlamı düzeyde doğrusal ilişkiye sahip olduğu, sosyal medya bağımlılığı puanlarındaki varyansın % 32’sinin regresyon denklemi tarafından açıklanabildiği, olumsuz değerlendirilme korkusunun ise (β = .099, p > .05) sosyal medya bağımlılığını anlamlı düzeyde yordamadığı saptanmıştır. Araştırmanın bulguları, alanyazında bulunan ilgili araştırmalar çerçevesinde tartışılmıştır. Tartışma sonucunda bazı öneriler takdim edilmiştir.Öğe ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDE REDDEDİLME DUYARLILIĞI, RUMİNASYON VE ÖZ ŞEFKATİN SOSYAL ANKSİYETE İLE İLİŞKİSİ(Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) GÜLBAHAR, EmelSosyal anksiyete hayat kalitesini ve işlevselliği düşüren bir durum olmakla birlikte iletişim ve sosyal ilişkilerin önemli olduğu üniversite hayatında bazı zorluklara neden olabilir. Öz şefkat ise birçok psikolojik probleme karşı koruyuculuğu ispatlanmış bir yapı olmakla birlikte öz şefkat ve sosyal anksiyete arasındaki bağlantıları incelemek, sosyal anksiyete ile bağlantısının yanında reddedilme duyarlılığı ve ruminasyonun da birlikte bağlantılarını keşfetmek amacıyla, sosyal anksiyete moleküler bir şekilde ele alınmalıdır. Bu çalışmanın amacı, üniversite öğrencilerinin reddedilme duyarlılığı ruminasyon ve öz şefkatin sosyal anksiyete ile arasındaki bağlantıları incelemektir. Araştırmaya Türkiye’de üniversite eğitimi alan kartopu örnekleme yöntemiyle ulaşılmış 349 kişi katılmış veri uygunluğu işlemlerinden sonra analize 307 kişi ile devam edilmiştir. Katılımcılara Kişisel Bilgi Formu, Liebowitz Sosyal Kaygı Ölçeği, Reddedilmeye Karşı Duyarlılık Ölçeği, Ruminatif Düşünceler Ölçeği ve Öz Anlayış Ölçeği, Google anket formu aracılığıyla uygulanmıştır. Veriler SPSS 25 paket programı ile analiz edilmiştir. Verilerin normalliğe uygunluğu analiz edilmiş ve dağılımın normal olduğuna karar verilmiştir. Bundan dolayı analizler parametrik testler ile yapılmıştır. Bu doğrultuda bağımsız örneklem için t testi, tek yönlü varyans analizi çoklu doğrusal regresyon analizi, pearson korelasyon analizi ve aracılık analizi kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, reddedilme duyarlılığı, ruminasyon ve sosyal kaygı ile öz şefkat arasında istatistiki açıdan anlamlı negatif bir ilişki saptanmıştır. Öz şefkat ile sosyal anksiyete arasındaki ilişkiye reddedilme duyarlılığı ve ruminasyon aracılık etmektedir.Öğe ERGENLERDE İNTERNET BAĞIMLILIĞI İLE ŞEMA ALANLARI VE ŞEMA BAŞA ÇIKMA MEKANİZMALARININ İLİŞKİSİ(Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) KURTULUŞ, Seher SılaAraştırmanın genel çerçevesine baktığımızda ergenlerde internet bağımlılığı düzeyiyle erken dönem uyum bozucu şemaların bulunmasına ve şema alt alanlarından olan kopukluk, zedelenmiş sınırlar, zedelenmiş otonomi, diğeri yönelimlik ve aşırı tetikte olmanın incelenmesine ve şemaların sürmesine neden olan başa çıkma mekanizmalarını; şema kaçınma ve şema telafi ilişkisini incelemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmada ilişkisel tarama modeli kullanılmış nicel ve betimsel bir araştırmadır. Çalışma örneklemi Ocak-Mart ayları arasında, Mersin ilinde bulunan Mersin Büyükşehir Belediyesine bağlı kurs merkezlerinde öğrenim gören öğrenciler ve Merci Danışmanlık merkezinden hizmet alan 14-19 yaş grubundaki gönüllü öğrencilerin katılımından oluşmaktadır. Bu çalışmada veri toplanırken Kişisel Bilgi Formu, Ergenler için İnternet Bağımlılığı Ölçeği (EİBÖ), Young Şema Ölçeği-Kısa Form 3 (YŞÖ-KF3), Young Telafi Ölçeği (YTÖ) ve Young Kaçınma Ölçeği (YR-KÖ) tercih edilmiştir. Araştırma verilerinin analizinde SPSS 21 programı kullanılmıştır. Betimsel İstatistik için frekans analizleri yapılmıştır. Değişkenler arası ilişkiler Pearson Korelasyon ve Çoklu Regresyon analizleri ile incelenmiştir. İnternet bağımlılığı ile şema alt alanları arasında anlamlı düzeyde pozitif bir ilişki vardır. İnternet bağımlılığı şema alt alanlarından zedelenmiş otonomiyi ve şema başa çıkma mekanizmalarını; şema kaçınma ve şema telafi yordamaktadır.Öğe FİZİKSEL ŞİDDET GÖREN KADINLARIN ÜST BİLİŞ VE DUYGU DÜZENLEME GÜÇLÜKLERİNİN TRAVMA SONRASI STRES BELİRTİLERİYLE İLİŞKİSİ(Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) POLATER, Sultan SeyyideFiziksel şiddete maruz kaldığı için Mersin Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi‟ne başvuran kadınlarda travma sonrası stres belirtileri (TSSB) ile üst biliş ve duygu düzenleme güçlüklerinin ilişkisinin incelenmesi amaçlanmaktadır. Araştırmanın evrenini, Mersin ilinde ikamet eden ve fiziksel şiddete maruz kalan kişilerden 18 yaş üstü 117 kadın oluşturmaktadır. Araştırmada fiziksel şiddete maruz kalan kadınların üst-biliş düzeylerini belirlemek için ”Üst Biliş Ölçeği-30”, duygu düzenleme güçlüklerinin düzeylerini ölçmek için “Duygu Düzenlemede Zorluklar Ölçeği”, kadınların travma sonrası stres belirtilerinin düzeyini ölçmek için “Travmatik Stres Belirtileri Ölçeği” ve araştırmacı tarafından düzenlenen Demografik Bilgi Formu kullanılmıştır. İlişkisel tarama yöntemi kullanılarak yapılan bu çalışmanın normal dağılım göstermesinden dolayı parametrik testlerle işlem yapılmıştır. Katılımcılardan elde edilen veriler, SPSS programı ile analiz edilmiştir. Fiziksel şiddete maruz kalan kadınlarda üst biliş alt boyutlarından olumlu inanç, bilişsel güven, kontrol edilmezlik ve tehlike, bilişsel farkındalık alt boyutunun anlamlı düzeyde yordamadığı fakat kontrol ihtiyacı alt boyutunun anlamlı düzeyde yordadığı bulunmuştur. Çalışmanın bir diğer bulgusuna bakıldığında duygu düzenleme güçlüğü ve travmatik stres belirtileri alt boyutları arasında anlamlı bir korelasyon tespit edilmiştir. Katılımcıların çalışma, medeni, eğitim, şiddet uygulayan ile ilişkisi ve şiddet görme sıklığı puanları ana değişkenlere göre farklılaşmadığı görülmüştür. Araştırmanın sonuçları ilgili alan yazın kapsamında tartışılarak ileride yapılacak çalışmalar için öneriler sunulmuştur.Öğe SUÇLA MÜCADELE EDEN BİRİMLERİN ALGILANAN STRES DÜZEYİ VE ADİL DÜNYA İNANCININ İNCELENMESİ: KRİMİNAL POLİS LABORATUVARI ÖRNEĞİ(Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) BÖLÜKBAŞI, OnurGüvenlik güçleri mesleki olarak çok fazla stresli durumla karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu durumlar ise işlerinin kaçınılmaz bir parçası olarak görülmektedir. Polis memurlarının eğitimi, görevlerini yerine getirirken en iyi düzeyde çalışabilmeleri ve bu duruma alışabilmeleri adına kasıtlı olarak stresli ortamlarda verilmektedir. Her ne kadar eğitim sürecinde strese karşı dayanıklıklarının artması hedeflense de kaçınılmaz olarak, sık sık başa çıkmakta zorlandıkları ağır stresli durumlarla da karşılaşmaktadırlar Polis memurları için stres birçok noktadan kaynaklanmakta ve bu durum davranış, duygu ve düşüncelerini etkilemektedir. Polis stresini anlamak ise işi tek bir açıdan incelemekten çok daha karmaşıktır. Bu çalışmada temel amaç; suçla mücadele eden birimlerin algılanan stres düzeylerini ve adil dünya inançlarını alt boyutlarıyla birlikte incelemek ve literatürdeki eksikliği gidermektir. Araştırmanın evreni İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı’nda görev yapan 104 personelden oluşmaktadır. Örneklem ise çalışmaya katılmayı kabul edip ölçekleri eksiksiz ve tam dolduran 100 katılımcıdan oluşmaktadır. Çalışma gerçekleştirilirken veri toplama aracı olarak Kişisel Bilgi Formu, Algılanan Stres Ölçeği ve Adil Dünya İnancı Ölçeği’ nden faydalanılmıştır. Çalışma sonucunda algılanan stres düzeyi yüksek çalışanların, algılanan stres düzeyi düşük çalışanlara göre daha düşük adil dünya inancına sahip olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca adil dünya inancı düştükçe, stres/rahatsızlık ve öz yeterlilik algısında da düşüş olduğu belirlenmiştir.Öğe BİR GRUP ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİNDE DEPRESYON PUANI İLE BİLİŞSEL ÇARPITMALAR, BİLİNÇLİ FARKINDALIK VE ÇOCUKLUK ÇAĞI TRAVMALARI İLİŞKİSİNİN İNCELENMESİ(Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Derya KOCAOĞLUBu araştırmada Çukurova Üniversitesi’nde okumakta olan bir grup öğrencide, depresyon puanı ilebilişsel çarpıtmalar, bilinçli farkındalık düzeyi ve çocukluk çağı travmalarıilişkisine bakılmıştır. Araştırmamız ilişkisel tarama modelinde kesitsel bir araştırmadır. G*Power ile örneklem sayısı 327 olarak belirlenmiştir. Araştırmada sosyodemografik bilgi formu, beck depresyon ölçeği formu, bilinçli farkındalık ölçeği, bilişsel çarpıtmalar ölçeği, çocukluk çağı travmaları ölçeği kullanılmıştır. Anketlerin kullanım izinleri kişilerden alınmıştır. Çukurova Üniversitesinden 26 fakültede anket uygulama izni alınaraköğrencilere ölçekler uygulanmıştır. Ölçekler dijital ortama aktarılıp üniversite öğrencilerine öğrenci iletişim gruplarında link paylaşımı yapılarak uygulanmıştır. Örneklem kolayda örneklem yöntemi ile seçilmiştir. Anket linki paylaşılarak araştırma kapsamında 6 Şubat depremlerinden dolayı 171 üniversite öğrencisine (121 kadın, 50 erkek) ulaşılmıştır. Veriler SPSS 25 programı ile analiz edilerek bulgular elde edilmiştir. Depresyon puanı ve bilişsel çarpıtmalar puanı arasında pozitif yönlü bir artış bulunmuştur. Bilişsel çarpıtma puanı arttıkça depresyon puanı da artmıştır. Bilinçli farkındalık puanı ve depresyon puanı arasında negatif yönlü bir ilişki bulunmuştur. Bilinçli farkındalık puanı artarken depresyon puanının düştüğü gözlemlenmiştir. Depresyon puanı ve çocukluk çağı travmaları puanı incelendiğinde çocukluk çağı travmaları puanı artarken depresyon puanının da arttığı gözlemlenmiştir. Depresyon puanı ve anne-baba çalışma durumu, anne baba öğrenim durumu ve cinsiyet arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Sonuç olarak bu araştırmada depresyon puanı ile çocukluk çağı travmaları, bilinçli farkındalık ve bilişsel çarpıtmalar arasında ilişki bulunmuş dolayısı ile bağımlı değişkenle bağımsız değişkenler arasında beklenen ilişkiye ulaşılmıştır.Öğe 6 ŞUBAT DEPREMI? SONRASINDA TRAVMATI?K YAŞANTISI OLAN BI?REYLERDE PSI?KOLOJI?K SAG?LAMLIK I?LE TRAVMA SONRASI BÜYÜME VE TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUG?U ARASINDAKI? I?LI?ŞKI?NI?N I?NCELENMESI(Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) TARHAN, SevgiBu araştırmanın temel hedefi, Kahramanmaraş depremleri sonrasında travma yaşamış bireylerde Psikolojik Sağlamlık, Travma Sonrası Stres Bozukluğu ve Travma Sonrası Büyüme arasındaki ilişkiyi incelemektir. Nicel bir yaklaşım kullanılarak, ilişkisel tarama modeli benimsenmiştir. Çalışma grubu, depremden etkilenen toplam 213 bireyden oluşmaktadır; bunların 144'ü kadın, 69'u erkektir. Veriler çevrim içi ve yüz yüze yöntemlerle toplanmıştır. Araştırmacı tarafından hazırlanan Kişisel Bilgi Formu, Psikolojik Sağlamlık Ölçeği, Travma Sonrası Büyüme Ölçeği ve Travma Sonrası Stres Belirtileri Ölçeği kullanılarak veri toplama süreci gerçekleştirilmiştir. Toplanan veriler, analiz için SPSS-27 programı kullanılarak incelenmiştir. Araştırma verilerinin analizi sonucunda, travma sonrası stres tanısı orta ve hafif olan bireylerin Kısa Psikolojik Sağlamlık Ölçeği puan ortalaması, travma sonrası stres tanısı ağır olan bireylerin Kısa Psikolojik Sağlamlık Ölçeği puan ortalamasından anlamlı derecede farklı ve daha yüksektir. Ayrıca, Travma Sonrası Stres Tanı Ölçeği ile Travma Sonrası Büyüme Ölçeği arasında pozitif yönlü ve çok zayıf düzeyde anlamlı bir ilişki bulunmuşken, Kısa Psikolojik Sağlamlık Ölçeği ile Travma Sonrası Büyüme Ölçeği arasında da pozitif yönlü ve çok zayıf düzeyde anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir.Öğe ÖZEL GEREKSİNİMLİ ÇOCUĞA SAHİP EBEVEYNLER İLE NORMAL GELİŞİM GÖSTEREN ÇOCUĞA SAHİP EBEVEYNLERİN SOSYAL DESTEK ALGILARI İLE EVLİLİK DOYUMLARI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ(Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) TÜRKER, Cennet TansuBu çalışmada zihinsel ve bedensel engeli bulunan çocuğa ve ebeveynlerin yaşamış olduğu sıkıntılarının daha iyi anlaşılmasına önem verilmiştir. Yapılan bu çalışmanın özel gereksinim ihtiyacı duyan çocuklara ve ebeveynlerine destek olacağı düşünülmüştür. Özel gereksinimli çocuk ve ebeveynlerinin anlaşılmasına yardımcı olacağı hedeflenmektedir. Bundan dolayı zihinsel engelli veya bedensel engelli çocuğa sahip olan anne babaların ve zihinsel engeli olan çocuğun mutlu bir hayat sürdürebilmesi açısından önemli görülmüştür. Evlilik doyumu, “kişinin kendi evlilik ilişkisindeki ihtiyaçlarını giderme düzeyine ilişkin düşünce” şeklinde ifade edilmektedir. Evlilik doyumu, fiziksel veya zihinsel engelli çocuğa sahip olan ebeveynler için önem arz etmektedir. Bu çalışmanın özel gereksinimli çocuğa sahip ebeveynler ile normal gelişim gösteren çocuğa sahip ebeveynlerin sosyal destek algıları ile evlilik doyumları arasındaki farkın incelenmesidir. Bu çalışmaya 163 kadın, 93 erkek katılım sağlamıştır. Araştırmanın örneklemi 118 normal gelişim gösteren çocuğun ebeveyni ile 138 özel gereksinimli çocuğun ebeveyni olmak üzere toplamda 256 kişiden oluşmaktadır. Özel gereksinimli çocuğu olanlarda 44 kişinin zihinsel, 48 kişinin fiziksel ve 46 kişinin ise otizm tanılı çocuğu vardır. Katılımcıların mesleklerine, gelir düzeylerine, çocuk sayılarına, evlilik sürelerine göre EDÖ (Evlilik Doyum Ölçeği) ve ÇBASDÖ (Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği) puanlarının istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar göstermediği belirlenirken cinsiyete, yaşa, eğitim durumuna, çocuğa ve çocuklarının tanısına göre ise anlamlı farklılıklar belirlenmiştir. Bununla birlikte EDÖ ve ÇBASDÖ puanları arasında anlamlı bir ilişki olmadığı belirlenmiştir. Bu çalışma, toplumun refahı için önemli olan aile ve evlilik kurumunu desteklemektedir. Evliliklerin ve ebeveynlerin işlevlerini artırmayı amaç edinmiştir. Zihinsel veya fiziksel engelli çocuğu olan ebeveynlerin hayat döngülerinin ayrı aşamalardaki değişimlerini, hayattaki olaylarını ve gelişimlerini değerlendirerek, söz konusu işlevlerin kişilerin evlilik mutluluğuna olan etkisini araştırmaktadır. Bu çalışma, zihinsel veya fiziksel engelli çocuğa sahip olan ebeveynlerin evlilik doyumlarına benzer çalışmalara yarar sağlamayı amaç edinmiştir.Öğe ÖZEL GEREKSİNİMLİ ÇOCUĞA SAHİP OLAN EBEVEYNLERİN YALNIZLIK, ALGILANAN SOSYAL DESTEK VE EBEVEYN ÖZ YETERLİĞİ DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ(Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) ÖNER, BüşraBu çalışma, özel gereksinimli çocuğu olan ebeveynlerin yalnızlık, algılanan sosyal destek ve ebeveyn öz yeterliği düzeylerinin birbirleriyle ve sosyodemografik faktörlerle birlikte incelenmesi amacıyla özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinde eğitim gören öğrencilerin ebeveynleri ile yapılmıştır. Ebeveynlere UCLA Yalnızlık Ölçeği, Algılanan Sosyal Destek Ölçeği, Ebeveyn Öz Yeterlik Ölçeği ve Kişisel Bilgi Formu uygulanmıştır. Bağımsız iki grup arasındaki farkı test etmek için t-testi, ilişkisiz birden fazla grup arasında ANOVA, ölçekler arasındaki ilişkiyi değerlendirmek için Pearson korelasyon katsayısı kullanılmıştır. Sonuçlar incelendiğinde anneler babalara kıyasla daha yüksek sosyal destek algısı göstermiştir. Genç ebeveynler, daha yüksek öz yeterlilik, daha düşük yalnızlık düzeyine ve daha yüksek sosyal destek algısına sahiptir. Değişkenler medeni duruma göre incelendiğinde evlilerin algıladıkları sosyal destek bekârlara kıyasla daha yüksektir. Üniversite mezunu ebeveynlerin ebeveyn öz yeterlik düzeyi ilkokul mezunu ebeveynlere kıyasla daha yüksektir. Genel olarak eğitim seviyesi yalnızlık hissiyle ters orantılı, algılanan sosyal destek ile doğru orantılı olarak bulunmuştur. Çalışmayan ebeveynler çalışanlara kıyasla daha yüksek yalnızlık hissetmektedir. Ebeveynlerin gelir düzeyi düştükçe yalnızlık hissi artmaktadır. Ailede başka özel gereksinimli birey yoksa ebeveynlerin algıladıkları sosyal destek düzeyi artmaktadır. Ebeveynlerin yalnızlık düzeyi başka bakım veren olma durumunda azalmaktadır. Özel gereksinimli çocuğun erkek olması durumunda ebeveynlerin yalnızlık hissi artmaktadır ve algılanan sosyal destek düzeyi azalmaktadır. Çocuğun yaşı arttıkça ebeveyn öz yeterlik düzeyi düşmektedir. Özel gereksinimli çocuğu olan ebeveynlerin ebeveyn öz yeterlik düzeyi ile yalnızlık düzeyi arasında negatif yönde zayıf bir ilişki vardır; algılanan sosyal destek arasında pozitif yönde zayıf bir ilişki vardır. Ebeveynlerin yalnızlık ve sosyal destek düzeyleri arasında negatif yönde orta düzeyde ilişki vardır. Sonuçlar, özel gereksinimli çocuğu olan ebeveynlerin sosyal destek, öz yeterlilik ve yalnızlık düzeyleri arasındaki karmaşık ilişkileri vurgulayarak, bu ebeveynlerin yaşadığı zorlukları anlamak ve destek sağlamak için bireysel ve sosyal düzeyde müdahalelerin geliştirilmesinin önemini ortaya koymaktadırÖğe ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDE NEVROTİK EĞİLİMLER, SAVUNMA MEKANİZMALARI VE ALGILANAN STRES ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMES(Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) GÜRÜL, Beyza BARDAKCIBu çalışmanın temel amacı, bireylerin nevrotik eğilimleri, kullandıkları savunma mekanizmaları ve algıladıkları stres arasındaki ilişkileri incelemektir. Araştırma, nevrotik eğilimler, savunma mekanizmaları ve algılanan stres arasındaki ilişkileri anlamak ve nevrotik eğilimler ile savunma mekanizmalarının algılanan stres üzerindeki yordayıcılığını belirlemeyi amaçlamaktadır. Bu kapsamda, nevrotik eğilimler ve savunma mekanizmaları yordayıcı değişken olarak değerlendirilirken, algılanan stres ise yordanan değişken olarak ele alınmıştır. Çalışmaya, Türkiye'de eğitim gören toplamda 290 üniversite öğrencisi katılmıştır; bu öğrencilerin 215'i kadın ve 75'i erkektir. Veri toplama sürecinde nevrotik eğilimleri değerlendirmek için "Horney-Coolidge Üç Boyut Envanteri (HCTI)", kullanılan savunma mekanizmalarını değerlendirmek için "Savunma Biçimleri Testi (SBT-40)" ve algılanan stres düzeyini değerlendirmek için "Algılanan Stres Ölçeği (ASÖ)" kullanılmıştır. Verilerin analizinde "Bağımsız Gruplar T Testi", "Pearson Korelasyon Analizi" ve "Çoklu Doğrusal Regresyon Analizi" gibi istatistiksel yöntemler kullanılmıştır. Araştıma sonucunda olgun savunma mekanizmaları ile algılanan stres arasında negatif yönde; immatür savunma mekanizmaları ile algılanan stres arasında pozitif yönde; saldırganlık ve uysallık eğilimi ile algılanan stres arasında pozitif yönde; saldırganlık ve kopukluk eğilimi ile olgun ve immatür savunma mekanizmaları arasında pozitif yönde; uysallık eğilimi ile nevrotik savunma mekanizmaları arasında pozitif yönde anlamlı ilişkiler saptanmıştır. Araştırma sonucunda olgun ve immatür savunma mekanizmalarının ve saldırganlık ve uysallık eğilimlerinin algılanan stres üzerinde; saldırganlık eğiliminin olgun ve immatür savunma mekanizmaları üzerinde; uysallık eğiliminin immatür ve nevrotik savunma mekanizmaları üzerinde; kopukluk eğiliminin immatür savunma mekanizmaları üzerinde yordayıcı etkisinin olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır.Öğe ADANA İLİNDEKİ FARKLI KURUMLARDA ÇALIŞAN PSİKOLOJİK DANIŞMANLARIN İKİNCİL TRAVMATİK STRES DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ(Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) BOŞNAK, MevlanaGünümüzde bireyler birçok sarsıcı ve örseleyici olaylarla karşılaşmaktadır. Günlük hayatın içinde bireylerin maruz kaldığı bu travmatik olaylar kendisini ve çevresinde bulunan insanları da etkilemektedir. Bu travmalarla karşılaşmış bireylerle hemen hemen her gün ilişki kuran psikolojik danışmanların ister istemez yaşamış olduğu ikincil travmatik stres araştırmanın konusu olmuştur. Yapılan bu araştırmada Adana ilinde bulunan psikolojik danışmanların ikincil travmatik stres düzeylerinin çeşitli değişkenler bazında incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın örneklemini Adana ilinde hizmet veren 120 psikolojik danışman oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan psikolojik danışmanlara kişisel bilgilerini öğrenmek amacıyla “Sosyodemografik Bilgi Formu”, ikincil travmatik stres düzeylerini tespit etmek amacıyla “İkincil Travmatik Stres Ölçeği” uygulanmıştır. Psikolojik danışmanlardan elde edilen verilerin analizinde SPSS paket program kullanılmıştır. Veri analizi yapılmadan önce veri tasnifi yapılmış, uç değerlerin olup olmadığı kontrol edilmiştir. Daha sonra verilerin parametrik dağılıp dağılmama durumuna göre analizler gerçekleştirilmiştir. Parametrik dağılım göstermeyen verilere “Mann-Whitney U, Kruskal Wallis” testi uygulanmıştır. Araştırmadan elde edilen bulguların sonucuna göre psikolojik danışmanların ikincil travmatik stres düzeyinin cinsiyete göre kaçınma ve uyarılmışlık alt boyutunda farklılaşma olduğu, psikolojik danışmanların yardım kuruluşlarında gönüllü görev alıp almama durumlarına göre incelendiğinde istemsiz etkilenme ve kaçınma alt boyutlarında anlamlı farklılık bulunduğu, kendisinde veya birinci derece yakınlarında psikiyatrik hastalık bulunup bulunmamasına göre incelendiğinde uyarılmışlık alt vii boyutundan anlamlı farklılık olduğu, psikolojik danışmanların ikincil travmatik stres düzeylerinin geçmişte travmatik yaşam öyküsü olup olmamasına göre incelendiğinde ise istemsiz etkilenme, kaçınma ve uyarılmışlık olan tüm alt boyutlarında anlamlı farklılık olduğu tespit edilmiştir.