Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 119
  • Öğe
    Türk medeni kanunu kapsaminda ortak velayetin uygulanabilirliği
    (Çağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2025) Sarıçam Bakar, Sema
    TMK’da evlilik birliği devam ettiği sürece ana baba tarafından ortak bir şekilde kullanılan velayetin, ayrılık, boşanma ya da evlilik dışı birlikte yaşama durumlarında ana babadan birine bırakılacağı düzenlenmiştir. Velayete ilişkin düzenlemelerin temelinde yer alan çocuğun üstün yararı ilkesi ışığında çocuk açısından son derece olumsuz sonuçlar doğurabilecek ayrılık olayının bu sonuçlarını bertaraf edebilecek ya da asgari düzeye indirebilecek bir çözüm önerisi olarak ortak velayet modeli geliştirilmiştir. Doktrinde TMK m. 336/3 ve m. 182/3 çerçevesinde ortak velayetin mümkün olup olmadığı konusunda farklı görüşler mevcuttur. Yargıtay içtihatlarında ortak velayetin kamu düzenine aykırı düştüğü sebebiyle kabul görmediği kararlar, AİHS Ek 7 No.lu Protokolün yürürlüğe girmesiyle ve Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2016/15771 E. 2017/1737 K. sayılı kararı ile beraber, giderek yerini ortak velayetin Türk Hukuku açısından da mümkün olduğu yönündeki kararlara bırakmıştır. Ortak velayetin mümkün olduğunun görülmesi ortak velayete dair düzenlemelerin nasıl olması gerektiği sorusunu da beraberinde getirmiştir. Ülkemizin de taraf olduğu milletlerarası sözleşmelerde yer alan çeşitli hükümler ile teşvik edilen ortak velayet hakkında yargılamada ortak bir kanaat ve tekdüzeliğin oluşması için bir pozitif hukuk düzenlemesinin de olması gerektiği kuşkusuzdur. Türk Medeni Kanunu Kapsamında Ortak Velayetin Uygulanabilirliği isimli üç bölümden oluşan çalışmamızın ilk bölümünde genel olarak velayet kavramı, velayetin hukuki niteliği, amacı, özellikleri, kapsamı, koşulları, konusu, velayete ilişkin ilkeler, velayetin değiştirilmesi, kaldırılması ve sonuçlarına değinilmiştir. İkinci bölümde tek başına velayetten ortak velayete geçiş sürecinden, ortak velayet kavramından, ortak velayetin tercih edilme ve ortak velayete karşı çıkılma sebeplerinden, bahsedilmiş, ortak velayete hükmedilmemesi gereken haller, ortak velayete hükmedildikten sonra ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümü ve sona erme halleri incelenmiştir. Son olarak çalışmamızın üçüncü bölümünde ise, ortak velayetin uluslararası düzenlemelerde nasıl yer aldığı ve bu çerçevede Türk Hukuku bakımından boşanmada ortak velayetin uygulanabilirliği ve tartışmaya neden olan hükümler yargı kararları kapsamında incelenmiştir.
  • Öğe
    Edinilmiş mallara katılma rejimine ilişkin davalarda ispat
    (Çağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2025) Suvat, Selahattin
    Hukukumuzda eĢler arasında evlilik birliğinin kurulması ile birlikte diğer birtakım haklar ve sorumluluklar meydana gelmektedir. Bu durumlardan birisi de mal rejimidir. EĢler arasında evlilik birliğinden sonra mal rejimleri uygulama alanı bulmaktadır. Mal rejimi en genel anlamda; eĢlerin evlilik öncesi sahip oldukları mallar ile, evlilik birlikteliği devamı sürecinde edindikleri mallar ve bu mallar üzerindeki hakları ve yükümlüklerini, evlilik sona erdiğinde bu mallar üzerindeki paylaĢıma yönelik kurallar bütünü olarak tanımlanabilir. 743 sayılı Mülga TKM‟ de mal ayrılığı rejimi kanunen yasal mal rejimi olarak belirlenmiĢken 2002 yılında kabul edilen yeni Türk Medeni Kanunun‟ da edinilmiĢ mallara katılma rejimi yasal mal rejimi olarak öngörülmüĢtür. Evliliklerin 2002 öncesine dayanması durumunda farklı durumlar ayrık olmak üzere çoğu zaman iki farklı mal rejimi ve buna bağlı olarak tasfiye hükümleri uygulanacaktır. Ayrıca 1926‟dan 2002 yılına kadar uygulanan yasal mal rejiminin değiĢmesi de uygulama da birtakım karıĢıklıkları meydana getirmiĢtir. Bu çalıĢmamızda TMK‟de kabul edilen ve toplumumuzda en çok uygulaması olan edinilmiĢ mallara katılma rejiminin tasfiyesine iliĢkin davalarda ispat kavramı üzerinde durulacaktır.
  • Öğe
    Limited şirket genel kurul toplantısının işleyişi ve karar alma esasları
    (Çağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Eser, Mert Cevahir
    6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) ile limited şirketlere ait hükümlerinde, bir önceki kanun olan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (eTTK) hükümleri mukayese edildiğinde pozitif değişikliklerin meydana geldiği görülmektedir. Limited şirketlerin en önemli organları genel kurul ve müdür/müdürlerdir. Çalışmamızın amacı da genel kurulun özellikleri ve nitelikleri doğrultusunda yapılan toplantıların öncesi ve sonrasında uygulanan usullerin tespitini sağlamak ve alınan kararları tespit etmektir. Bu kapsamda, çalışmada öncelikle bu organların özellikleri çerçevesinde limited şirketin temel unsurları incelenmiştir. Özellikle koruyucu ve düzenleyici bir fonksiyona sahip genel kurul, TTK ile kıyaslama yapılması bakımından eTTK’de yer alan düzenlemeleriyle izah edilmiştir. Limited şirket genel kurulun toplantı türleri, toplantıya çağrılması ile ilgili hususlar özellikle anonim şirketlere yapılan atıflar doğrultusunda araştırılmıştır. Genel kurul toplantısının işleyişi ve toplantı sonucunda alınan kararlar, TTK ve limited şirkete ilişkin diğer mevzuatlardan faydalanılmak suretiyle ele alınmıştır. Ayrıca bu kararların hukuki mahiyetinin açık ve net bir şekilde anlaşılması adına öğretide yer alan görüşlere yer verilmiştir.
  • Öğe
    İcra ve iflas kanunu madde 111/a uyarınca borçluya satış yetkisi verilmesi
    (Çağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2025) Andırın, Müge
    Borçluya satış yetkisinin verilmesi, Türk hukukunda icra takiplerinin etkinliğini artırmayı hedefleyen önemli bir düzenleme olarak 7343 sayılı Kanun’la hukuk sistemimize kazandırılmıştır. Bu düzenleme, alacaklıların alacaklarına daha hızlı kavuşmalarını sağlamayı ve açık artırma yoluyla satışların olumsuzluklarını gidermeyi amaçlayan alternatif bir paraya çevirme yöntemi olarak tasarlanmıştır. Ancak düzenlemenin taslağı üzerinde yeterli bir akademik ve uygulamaya dönük tartışma yapılmadan yasalaşmış olması, uygulamada bazı eksikliklere ve eleştirilere neden olmuştur. İcra ve İflas Kanunu’nun 111/a maddesi ile borçlu, mahcuz malın satışını bizzat gerçekleştirme yetkisine sahip olmuş; böylece icra hukukumuza yeni bir paraya çevirme usulü kazandırılmıştır. Ancak borçlunun bu yetkiyi kullanabilmesi, kıymet takdiri raporunun borçluya tebliğ edilmesinden itibaren yedi günlük süre içerisinde yetki talebinde bulunmasına bağlıdır. Satış işleminin hukuki geçerliliği için borçlunun, İİK m. 111/a-2’de öngörülen koşullara uyması gerekmektedir. Bununla birlikte, borçlunun gerçekleştirdiği satış işlemleri icra mahkemesi tarafından şekli bir incelemeye tabi tutulur ve satışın onaylanması ile mülkiyetin devri gerçekleşir. Bu çalışmada, 7343 sayılı Kanun’un İcra ve İflas Kanunu’nda gerçekleştirdiği değişiklikler ve eklemeler çerçevesinde hukuk sistemimize kazandırılan İİK m. 111/a ile düzenlenen borçluya satış yetkisi verilmesi konusu ele alınarak, kurumunun hukuki niteliği, prosedürün temel özellikleri ve düzenlemenin hukuk dünyasına kattıkları açıklanmaya çalışılacaktır.
  • Öğe
    Limited şirket müdürler kurulu ve müdürler kurulu kararlarının butlanı
    (çağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Çoşkuntuncel, Berfin Necmiye
    Limited şirket müdürler kurulu ve müdürler kurulu kararlarının butlanı
  • Öğe
    Blokzincir tabanlı kayıtların medeni usul hukuku açısından güvenilirliği ve delil olarak değerlendirilmesi
    (çağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Tavus, Esat Erbil
    Blokzincir teknolojisi, merkeziyetsiz ve dağıtık yapısıyla veri yönetimi, güvenlik ve şeffaflık alanlarında önemli fırsatlar sunmaktadır. Bu tezde, blokzincir tabanlı kayıtların Türk medeni usul hukukunda delil olarak kullanımını ve bu kullanımın hukuki sonuçlarını inceliyoruz. İlk bölümde, blokzincir teknolojisinin temel özellikleri ve mevcut Türk hukuk mevzuatındaki yeri ele alınmıştır. Mevzuattaki eksiklikler ve hukuki belirsizlikler tespit edilerek, özellikle akıllı sözleşmelerin hukuki geçerliliği üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde, medeni usul hukukunda delil kavramı, kesin delil ve takdiri delil ayrımı açıklanmış, blokzincir tabanlı kayıtların bu bağlamda nasıl değerlendirilebileceği tartışılmıştır. Blokzincir kayıtlarının elektronik delillerle ilişkisi ve ispat gücü analiz edilmiştir. Üçüncü bölümde, blokzincir tabanlı kayıtların mahkemeye sunulma yöntemleri ve mahkemelerin bu kayıtları değerlendirme kriterleri incelenmiştir. Kayıtların kesin delil veya takdiri delil olarak kabul edilebilirliği, senetle ispat kuralları ve delil başlangıcı kavramları çerçevesinde değerlendirilmiştir. Ayrıca, bu kayıtların yargılama sürecine etkileri ve hukuki sonuçları analiz edilmiştir. Sonuç olarak, blokzincir tabanlı kayıtların Türk hukuk sistemine entegrasyonunun, hukuki işlemlerin güvenilirliğini ve şeffaflığını artıracağı, yargılama süreçlerini hızlandıracağı tespit edilmiştir. Ancak, mevcut hukuki düzenlemelerin yetersizliği nedeniyle yasal boşlukların bulunduğu ve bu boşlukların giderilmesi için yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulduğu sonucuna varılmıştır. Böylece, blokzincir tabanlı kayıtların medeni yargılama süreçlerinde etkin ve güvenilir bir şekilde kullanılması mümkün hale gelecektir.
  • Öğe
    Deprem sonucu meydana gelen zararlardan doğan hukuki sorumluluğun eser, satış ve kira sözleşmeleri kapsamında değerlendirilmesi
    (çağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Topaloğlu, Nur Suat
    Çalışmada depremden doğan zararların sözleşme sorumluluğu kapsamında anlatımı yapılmıştır. Uygulamada da depremden doğan zararlardan doğan sorumluluğa en çok konu olan tipik eser, kira ve satış sözleşmeleri deprem hukuku çerçevesinde anlatılmaya çalışılmıştır. Birinci bölümde depremin tanımı yapılarak deprem sonucu meydana gelebilecek zararlardan bahsedilmiştir. Sonrasında genel hatlarıyla sorumluluk ve sözleşme sorumluluğu kavramları ele alınmıştır. İkinci bölümde de eser sözleşmesi kapsamında deprem hukuku sorumlulukları üzerinde durulmuştur. Üçüncü bölümde ise satış ve kira sözleşmeleri kapsamında sorumluluk konusu detaylı anlatılmıştır. Bu çalışmanın amacı; öncelikle depremlerden doğan zararlardan dolayı mağdur olan, sayıları yüz binleri aşan kişilerin ve bu insanlara hukuki çözüm arayan birçok hukukçu meslektaşımın hukuki arayışına rehber oluşturarak deprem sonucu oluşan zararlara karşı başvurulabilecek hukuki yolları ihtimaller dairesinde araştırmak ve bu konuları sistematik, kümülatif bir şekilde ortaya koymaktır.
  • Öğe
    Limited şirketlerde esas sermaye payının devri ve sonuçları
    (Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) COŞKAN, Mustafa Can
    Ticari hayatta önemli bir yeri bulunan limited şirketlerin esas sermaye payının devir işlemleri 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 595 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Limited şirket sözleşmesinde aksi kararlaştırılmamışsa, esas sermaye payının limited şirket ortaklarına ya da üçüncü kişilere devri mümkündür. Esas sermaye payının devri için devreden ve devralan arasında yazılı devir sözleşmesi yapılmalı, bu sözleşmede bulunan imzalar noter tarafından onaylanmalıdır. Devir sözleşmesi taahhüt ve tasarruf işlemi olmak üzere iki aşamalıdır ancak uygulamada taahhüt ve tasarruf işlemi birlikte gerçekleşmektedir. Devir işleminin tamamlanabilmesi için imzası noter tarafından onaylanan devir sözleşmesinin şirkete bildirilmesi ve limited şirket genel kurulu tarafından devrin onaylanması gerekmektedir. Devir ile ilgili bildiriminin şirkete yapılmasından itibaren üç ay içinde genel kurul tarafından bir karar verilmemesi halinde onayın verildiği kabul edilir. Genel kurul tarafından onayın verilmesi ya da üç ay süre ile bu konuda karar verilmemesi halinde devir işlemi tamamlanmış olur. Şirket sözleşmesi ile devir işlemine genel kurul onayının zorunluluğunun kaldırılması mümkündür. Genel kurul, devir işlemini sebep göstermeksizin reddedebilir. Bu halde payını devretmek isteyen ortağın haklı sebeple şirketten çıkma hakkı bulunmaktadır. Devrin onaylanmasının ardından şirket müdürü devir işlemini pay defterine kaydeder ve tescil için ticaret siciline başvurulur. Devir işlemlerinde, Türk Ticaret Kanununda yer alan düzenlemelere ve ilgili mevzuata uyulmaması, devir işleminin taraflarına veya işlemin tarafı olmayan üçüncü kişilere zarar verebilmektedir.
  • Öğe
    Limited şirketlerde esas sermaye payının kanuni geçiş haller
    (çağ Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) GÖÇER, Güray
    Bu çalışmanın temel amacı, limited şirketlerde esas sermaye paylarının kanuni geçiş halleri konusunu kapsamlı bir şekilde incelemektir. Limited şirketler günümüzde oldukça yaygın bir işletme modeli olup, bu nedenle esas sermaye paylarının devri konusu oldukça önemlidir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun özellikle esas sermaye paylarının devri konusunda yapılan değişikliklerle birlikte, bu payların devri daha fazla önem kazanmıştır. Çalışmamızda, esas sermaye payının devri konusunu daha iyi anlayabilmek için başlangıçta limited şirkette esas sermaye ve esas sermaye payı kavramlarına genel bir bakış sunuyoruz. Daha sonra, esas sermaye paylarının kanunu geçiş halleri aşamalarını ayrıntılı bir şekilde ele alıyoruz. Limited şirkette esas sermaye payının devri sırasında çoğunlukla, bir tarafın ortaklık sıfatı sona ererken diğer tarafın ortaklık sıfatı başlamaktadır. Bu durum, pay devri işleminin sadece tarafları değil, aynı zamanda şirketi de etkilediği anlamına gelir. Bu nedenle, pay devri işlemi büyük öneme sahiptir. Türk Ticaret Kanunu ile limited şirketlerde esas sermaye payının kanuni geçiş halleri konusunda birçok düzenleme yapılmış olmasına rağmen, özellikle miras, eşler arası mal rejimi ve cebri icra yolu işlemine ve uygulamada ortaya çıkabilecek sorunlara yönelik düzenlemeler eksik veya yetersizdir. Bu nedenle, bu çalışmada kanun tarafından düzenlenmeyen veya yetersiz düzenlenen konular, öğretideki farklı görüşler ve Yargıtay kararlarıyla birlikte ele alınmıştır.
  • Öğe
    Kambiyo senetlerinde menfi tespit davası
    (Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) KAPLAN, Mahmut
    Menfi Tespit davası, davacının davalı alacaklıya karşı borçlu olmadığının tespitini istediği icra ve iflas hukukuna özgü bir davadır. Borçlu, genel mahkemelerde açacağı menfi tespit davası ile esasında alacak hakkı olmayan davalının kendisi aleyhine başlattığı icra takibinin ilerlemesini veya icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmesini engeller. Bu sayede devletin icra ve hükümranlık yetkisinin borçlu aleyhine kötü kullanılması önlenir. İcra ve İflas Hukuk’ta Anayasal maddelerin tatbik edilmesi gerektiği her türlü şüpheden uzaktır. Anayasaya yer alan eşitlik hakkı çerçevesinde icra takibinde tarafların haklarının ve yetkilerinin mümkün olduğunca dengelenmesi gerekir. Alacaklı alacağını tahsil etme imkânından yoksun bırakılmamalı borçlu da sadece para borcu neden ile alacaklının tasarrufuna bırakılmaması gerekir. Bu yönü ile menfi tespit davası haklar arasındaki dengeyi sağlamaktadır. Kambiyo senetlerinden kaynaklı açılan menfi tespit davalarının temelini kambiyo senetleri oluşturmaktadır. Bu sebeple kambiyo senetlerinin zorunlu unsurları üzerinde durulmuştur. Kanun koyucunun kambiyo senedine önem atfettiği her türlü şüpheden varestedir. Bu sebeple kambiyo senetlerine özgü farklı bir takip usul öngören kanun koyucu diğer takip türlerine nazaran farklı takip hükümleri öngörmüştür
  • Öğe
    Taşıyanın mutlak sorumsuzluk halleri
    (Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Elmas, Ecem
    Deniz taşımacılığı, tarih boyunca köklü ve sık tercih edilen bir taşıma yöntemi olmuştur. Bu alanda yapılan büyük yatırımlarla birlikte, deniz taşımacılığı en sık kullanılan taşımacılık yöntemlerinden biri haline gelmiştir. Ancak deniz yolu ile taşımada, taşıyanın sorumluluğu büyüktür. 19. yüzyılda deniz taşımacılığında taşınan yük miktarı ve yükün değeri artarken, bunun yanında yükü tehdit eden riskler ve neden oldukları zarar miktarı da artmıştır. Taşıyanlar sözleşmelere sorumsuzluk kayıtları koymaya başlamıştır. Taşıyanın sorumluluğunun sınırlarına ilişkin milletlerarası düzenlemeler yapılmış, taşıyan ile taşıtan arasında denge sağlanarak yeknesaklık oluşturulmaya çalışılmıştır. Deniz yoluyla taşıma uluslararası nitelikte olduğundan milletlerarası düzenlemelerin etkisini Türk Ticaret Kanunu’nda görmekteyiz. Kanun koyucu taşıyanın sorumluluğunu hafifletmek amacıyla milletlerarası düzenlemeler ışığında kanuni sorumsuzluk hallerini düzenlemiştir. Bu düzenlemeler, taşıyanın sorumluluğunu belirli durumlarda azaltarak, taşımacılık işlemlerinin daha dengeli bir şekilde yürütülmesine katkıda bulunmaktadır. Tez çalışmamızda öncelikle, TTK’da düzenlenen taşıyanın sorumluluğu incelenecektir. Devamında çalışmamızın asıl konusu olan mutlak sorumsuzluk halleri, emsal Yargıtay kararları, İngiliz Mahkemesi kararları ve doktrindeki görüşler ile değerlendirilecektir. Ayrıca milletlerarası sözleşmelerde düzenlenen hükümler karşılaştırılarak taşıyanın sorumsuzluk halleri ortaya konulmaya çalışılacaktır. Son olarak ise, yargı kararları ve doktrindeki ispat aşamaları dikkate alınarak, sorumsuzluk hallerinde ispat külfetinin kimde olduğu ve hangi savunmaları öne süreceği izah edilmeye çalışılacaktır.
  • Öğe
    TÜRK BORÇLAR KANUNU VE İCRA İFLAS KANUNU ÇERÇEVESİNDE TAHLİYE TAAHHÜTNAMESİ
    (Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) UYKU, Zarif Ayça
    Günümüz ekonomik koşullarında aynı semte, aynı mahallede hatta aynı apartmanda yeni imzalanan kira sözleşmelerinde yer alan kira bedelleri ile daha önceki tarihlerde imzalanan kira bedelleri arasında fahiş derece fark oluşmuştur. Bu nedenle kiraya verenler, kiracılarını kiralanandan tahliye etmek için hukuki yollar aramaya başlamıştır. Kiracıyı taşınmazdan tahliye etmek için başvurulan hukuki yollarından biri de tahliye taahhütnamesine dayalı tahliye davası veya icra takibidir. Tahliye taahhütnamesine dayalı olarak açılacak takip ve davalar, kiraya vereni tazminat yükümlülüğü yüklenmeden kira ilişkisini sona erdirme imkanı vermektedir. Bu nedenle kiraya verenler, tahliye taahhüdüne dayalı dava ve takiplere sıklıkla başvurmaktadır. Tahliye taahhütnamesi, kiracının kiraladığı taşınmazı belirli bir tarihte boşaltmayı yazılı olarak üstlendiği hukuki bir beyanı içeren belgedir. Tahliye taahhüdü çerçevesinde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve 2004 sayılı İcra İflas Kanunu kiraya veren yararına kira sözleşmesinin sona erdirmesi yönünde çeşitli imkânlar ve haklar tanımaktadır. Tezimizde tahliye taahhüdünün tanımı, geçerlilik şartları, tahliye taahhüdüne dayalı olarak açılacak ilamsız takip ve tahliye davası, alınan tahliye kararı çerçevesinde tahliye işleminin gerçekleştirilmesi, tahliye kararına karşı başvurulacak kanun yolları, karşılaştırmalı hukukta tahliye taahhüdü TBK ve İİK çerçevesinde ele alınacaktır.
  • Öğe
    HEKİMİN AYDINLATMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ VE HASTAYA OLUMSUZ TESİR ETME İHTİMALİ OLAN DURUMLARDA AYDINLATMA
    (Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) EŞBERK, Öykü
    Hekimin hastayı aydınlatma yükümlülüğü: hekimin hastaya yapacağı herhangi bir tıbbi müdahalenin hukuka uygun olmasının şartlarından biridir. Ülkemizde hekimlerin hastaların hastalığım ve tedavim konusunda yeterli bilgilendirilmedim savlarına karşılık hekimin korunması amacına yönelik ilk yasal düzenlemelerin başlangıcı Osmanlı’ya kadar uzanır. Osmanlı’dan günümüze kadar uzanan bu süreçte aydınlatma konusunda doktrinde ortak bir paydada buluşulamamıştır. Osmanlı’da bu problem rıza senetleri ile çözülmekteyken günümüzde aydınlatma nasıl yapılmalıdır rıza sözlü mü olmalı yazılı olmak zorunda mıdır, hasta yakınlarına bilgi vermek yeterli midir, gibi birçok konuda fikir birliğine varılamamıştır. Biz tezimizin başlangıcında tıbbi müdahale, hasta hakları, aydınlatma, rıza gibi kavramları açıklayacağız. Daha sonra tıbbi müdahaledeki aydınlatmanın ve rızanın geçerli bir aydınlatma ve rıza olabilmesi için unsurlarından bahsedeceğiz ve son olarak hastayı olumsuz etkileme ihtimali olan durumlarda aydınlatmanın kapsamına değineceğiz.
  • Öğe
    ORUNLU DEPREM SİGORTA SÖZLEŞMESİNİN ZAMANINDA YENİLENMEMESİ
    (Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) PARLAKYILDIZ, Önder
    Bu tez çalışmasında, Türkiye’de zorunlu deprem sigortasının tarihsel gelişimi ile bu sigortanın önemi anlatılmaya çalışılmıştır. Zorunlu deprem sigorta sözleşme poliçesinin taraflarının, hak ve borçları ile zorunlu unsurları izah edilmiştir. Zorunlu deprem sigortasının yapılması ve yenilenmesi için öngörülen denetim mekanizmalarının neler olduğu üzerinde durulmuştur. Zorunlu deprem sigorta sözleşmesinin yenilenmesine ilişkin denetim mekanizmalarının, deprem kuşağında olan Türkiye açısından yeterli olup olmadığı irdelenmiştir. Zorunlu deprem sigortası sözleşmesinin zamanında yenilenmemesi halinde rizikonun gerçekleşmesi durumunda DASK açısından bir sorumluluğun doğup doğmadığı üzerinde durulmuştur. Konut kredi bağlantılı zorunlu deprem sigorta sözleşmesinin zamanında yenilenmemesi halinde, kredi veren kuruluşun sorumluluğu incelenmiştir. Rizikonun gerçekleşmesi ile ödenecek tazminatın belirlenmesinde, zorunlu deprem sigorta sözleşmesinin zeyline ihtiyaç olup olmadığı irdelenmiştir.
  • Öğe
    4857 SAYILI YASA KAPSAMINDA İŞVERENİN EŞİT DAVRANMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
    (Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) AKPARLAK, Sena
    İş Kanunun 5. Maddesinde yer alan işverenin eşit davranma yükümlülüğü, iş görme sözleşmelerinden olan iş sözleşmesinin sözleşme özgürlüğü kapsamında sınırlandırıldığı ve işverene bağımlı çalışan işçinin korunması için öngörülen maddelerdendir. 4857 sayılı İş Yasası ile maddi düzenleme alanı bulan işverenin eşit davranma yükümlülüğü ve ayrımcılık yasağı kanunumuzda Anayasa ve çeşitli Uluslararası Sözleşmeler ile desteklenmektedir. Yasal düzenleme her ne kadar işverenin çalışanlar arasında ayrım yapmasını yasaklamışsa da objektif nedenlerle haklı kılınabilen farklı muameleler eşit davranma yükümünün ihlali olmayacaktır. Eşit davranma yükümünün ihlali ve bu durumda iddia edilebilecek ayrımcılık tazminatının şartları da Yargıtay kararları ile uygulamada karşılaşılmaktadır.
  • Öğe
    PSİKİYATRİSTİN HUKUKİ SORUMLULUĞU
    (Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Görhan, Ali Deniz
    Günümüzde pek çok hasta psikiyatri tedavisi almakta ve bu sayı gün geçtikçe artmaktadır. Buna karşılık hukuk düzeni diğer tıbbi uzmanlık alanlarına nazaran psikiyatri uzmanlarının görev, yetki ve sorumlulukları konusunda daha az düzenleme yapmıştır. Psikiyatri uzmanının niteliği hakkında kanuni bir düzenleme olmamakla beraber, psikiyatri hastası ile arasında kurulan tedavi sözleşmesi ilişkisi niteliği gereği vekalet sözleşmesi olarak değerlendirilmektedir. Bu kapsamda tezin ilk bölümünde psikiyatri uzmanı ve psikiyatri alanında görev alan diğer sağlık personelleri ile psikiyatri hastalarına uygulanan tedavi ve terapi yöntemleri açıklanmıştır. İkinci bölümde ise psikiyatrik tedavi sözleşmesi, unsurlarıyla ele alınmış ve bu sözleşmede hekim ile hastanın yükümlülüklerine değinilmiştir. Diğer sağlık uzmanlarından farklı olarak psikiyatri uzmanının fiillerinin sonucu hastalar için ağır ve geri dönülemez olabilmektedir. Dolayısıyla psikiyatri uzmanının yükümlülükleri ve bu yükümlülüklere aykırılık halleri de hukukumuzda bu hususu gözetecek şekilde belirlenmelidir. Uygulamada uygulayıcıların hukuki sürece hakim olmamaları, hem hasta hem de psikiyatrist yönünden birçok sorunu beraberinde getirmektedir. Bu çalışma ile amaçlanan, psikiyatrist ile hastası arasındaki teşhis ve tedavi sürecinin aydınlatılması ve yaşanabilecek hukuki uyuşmazlıkların hakkaniyete uygun çözüme kavuşturulmasına katkı sağlamaktır. Doktrinde çok değinilmeyen bu konunun açıklanması ile doktrine de katkı sağlanması amaçlanmaktadır.
  • Öğe
    AYNİ HAKLARDA EŞYAYA BAĞLILIK VE HÜKÜMLERİ
    (Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Oran, Hasan
    Çalışmanın amacı eşyaya bağlı ayni hakları ve hükümlerini incelemektir. Eşyaya bağlı ayni hak kavramı ayni hakların sahibini belirlemede kullanılan bir ölçüttür. Buna göre iki ayrı taşınmazdan birisi üzerindeki ayni hak sahibi diğeri üzerindeki mülkiyet vasıtasıyla belirlenecektir. İki ayrı taşınmazın varlığı ortaya başkaca soruların varlığını gerektirmektedir. Zira birisi üzerindeki hakkın niteliği, kapsamı ve hükümleri diğer hak sahiplerinin haklarına zarar vermemesi gerekir. Bu sebeple çalışmada eşyaya bağlı bir şekilde kurulan mülkiyet, irtifak ve taşınmaz yükleri ele alınmıştır. Bu kavramlar açıklanmış ve hükümleri incelenmiştir. Bu bakımdan eşyaya bağlı mülkiyette malikin tasarruf yetkisini kullanması sonucunda taşınmazlarda oluşabilecek değişikliklere ayrıca dikkat çekilmiştir. Bundan başka eşyaya bağlı irtifakta hakkın kapsamı ve kullanılması ile ilgili hükümler incelenmiştir. Sonuç bölümünde ise çalışmada sorulan sorulara çözüm önerileri getirilmiştir. Eserin yazılma sürecinde yargı kararlarından, doktrinden ve karşılaştırmalı hukuktan faydalanılmıştır. Böylelikle bu eserle eşyaya bağlı ayni hak kavramı ve hükümleri aydınlatılıp hukuk literatürüne katkıda bulunulması amaçlanmıştır.
  • Öğe
    ÇOCUK TESLİMİ VE ÇOCUKLA KİŞİSEL İLİŞKİ KURULMASINA İLİŞKİN İLAMLARIN VE TEDBİR KARARLARININ YERİNE GETİRİLMESİ
    (Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Perçem, Ayşenur
    Modern hukuk sistemlerinde hukuki korumanın devlet eliyle gerçekleştirileceği kabul edilmiştir. Mahkeme kararları taraflar tarafından rıza ile yerine getirilmediği takdirde devlet, cebri icra yetkisini kullanarak bu mahkeme kararını yerine getirecektir. Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına yönelik mahkeme kararlarının yerine getirilmesi İcra İflas Kanunu sisteminde icra organları aracılığı ile yerine getirilmekteydi. Mahkeme kararları yerine getirilirken icra müdürü ve kolluk, çocuğun evine giderek bu işlemleri gerçekleştiriyordu. Çocuğun hem psikolojisini ve gelişimini olumsuz etkileyen hem de taşınır mal gibi teslimini öngören bu uygulamalar sıklıkla eleştirilmekteydi. 7343 Sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle bu uygulamaya son verilmiş ve İcra İflas Kanunu’ndan ilgili hükümler mülga edilmiştir. Yeni düzenlemeyle çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına yönelik mahkeme kararlarının yerine getirilme usulü, Çocuk Koruma Kanunu’nun 41/A ve devamı maddeleri uyarınca ele alınmıştır. Artık bu mahkeme kararları Adalet Bakanlığına bağlı Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Müdürlüğü tarafından çocuk teslim merkezlerinde yerine getirilecektir. Getirilen bu düzenlemeyle çocuğun üstün yararının daha iyi gözetilmesi amaçlanmıştır. Çalışmamızda çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin mahkeme kararlarının yerine getirilmesi hususu yeni düzenlemeler ışığında ele alınmaya çalışılacaktır.
  • Öğe
    BİREYSEL İŞ HUKUKU UYUŞMAZLIKLARINDA ARABULUCULUK
    (Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) AYDOĞAN, GAMZE ÖZTEMİR
    Dünyanın farklı ülkelerinde uzun yıllardır benzer sistemlerin kullanılması sonucunda ortaya çıkan ve yaygınlaşan arabuluculuk sistemi çoğu ülkede mahkemelerin iş yükünün artması ve yargılamaların uzun sürmesinden kaynaklı olarak getirilmiş bir çözüm yöntemidir. Arabuluculuk sisteminin öncelikli amacı, mahkemelerin yargı yetkisini kısıtlamayı değil, uyuşmazlığın çözümüne toplumun da katılmasının sağlanması, vatandaşların uyuşmazlıkları mahkemelere intikal ettirmeden adil ve hızlı bir şekilde çözüme ulaştırması, uzun süren yargı sürecinin kısaltılması, yargılama masraflarının ve mahkemelerde biriken dosya sayısının azaltılması olarak sayılabilir. Özellikle iş hayatında karşımıza çıkan işçiler ve işverenler arasındaki uyuşmazlıkların yargı yolu ile çözümlenmeye çalışılması neticesinde iş mahkemelerine intikal eden uyuşmazlık dosya sayısı artmıştır. Mahkemelerin iş yükünün çok fazla olması, yargılamaların uzun sürmesi, haklarını elde etmeye çalışan taraflar yargı eli ile yeniden mağdur olmaktadır. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ile kamu düzeninden sayılmayan ve tarafların üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabildiği, özellikle konusu bir miktar paranın ödenmesi olan özel hukuk uyuşmazlıklarında öncelikle ihtiyari olarak 2012 yılında hukukumuza giren, sonrasında 2017 yılında 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile bireysel iş uyuşmazlıkları yönünden dava şartı haline getirilerek uygulanmaya başlanmıştır. Bu çalışmada da, alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden olan arabuluculuğun genel hatlarını ve Türk hukuku kapsamındaki hukuk uyuşmazlıklarında arabuluculuğa elverişlilik ve bireysel iş hukuku uyuşmazlıkları kapsamında dava şartı arabuluculuk süreci incelenmeye çalışılmıştır.
  • Öğe
    TÜKETİCİ SENETLERİNİN DEVRİ VE SONUÇLARI
    (Çağ Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) OK, Nazife Nisa
    Çalışma konumuzu 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da (TKHK) yer alan tüketici senetlerinin tanımı, devri ve sonuçları oluşturmaktadır. Çalışmada, tüketici senetlerinin düzenlenmesi ve devri konusunda 6502 sayılı TKHK ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) arasındaki çelişkilere de yer verilmiştir. Çalışma üç temel kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısımda, 6502 sayılı TKHK kapsamında tüketici hukukunda yer alan temel kavramlara değinilerek tüketici senetlerinin tanımı yapılmış ve unsurları detaylı olarak incelenmiş ve tüketici senetlerinin hukuki niteliği tartışılmıştır. İkinci kısımda ise öncelikle kıymetli evrakın devir şekilleri üzerinde durularak 6502 sayılı TKHK kapsamında tüketici senetlerinin devir şekline yer verilmiştir. Son kısımda ise tüketici senetlerinin devrinin sonuçları, 6502 sayılı TKHK’ye aykırı olarak düzenlenen senetlerin “geçersizlik” yaptırımı, görevli mahkeme meselesi ve takip usulü öğretide yer alan görüşler ve yüksek mahkeme ilamları ile detaylı olarak incelenmiştir.