Tez koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 12 / 12
  • Öğe
    Belediyelerde çevik yönetim uygulamalarına dair bir model önerisi
    (Çağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) Özen, Muhammet Tuğrul
    Küreselleşme ve yeni bilgi teknolojileri küresel ekonomiyi dönüştürmekte, bireylerin sosyal ve ekonomik işlemler üzerindeki beklentilerini artırmaktadır. Günden güne toplum genelinden, farklılaşan, çeşitlenen ve daha küçük ölçeklere doğru ilerleyen hizmet üretme misyonu yerel yönetimlerin geleneksel çalışma yapısına alternatif süreç ve mekanizmaları geliştirmeye yönlendirmektedir. Dijital çağın yönetim stratejisi olarak kabul edilen çevik yönetim perspektifi ve metodolojisinin, vatandaşa değer üretme sürecinde günümüz belediyecilik anlayışına önemli katkılar sağlayabileceği düşünülmektedir. Çalışmada belediyelerin mevcut yapı ve işleyişinin çevik olma sürecine ne kadar hazır olduklarını belirlemeye yardımcı olacak bir Çevik Yönetim Algısı ölçeği geliştirilmiştir. Ayrıca, ölçek uygulamasının bulguları, yerel yönetimlerdeki vatandaş memnuniyeti ve hizmet beklentilerini konu alan literatür bulguları, yasal dayanaklar, çevik yönetim ilkeleri, yöntem ve saha uygulamalarından yararlanılarak, paydaşlarla etkileşim kanallarını artıran ortak akıl ile daha doğru ve hızlı iletişim kurmayı amaçlayan, vatandaş memnuniyetini temel alan çalışma takımlarından oluşan çevik bir proje yönetim organizasyon modeli önerilmiştir. Çalışma kapsamında, çevik yönetim literatürünün güncel ve genişleyen yapısı içinde günümüz belediyeciliğine farklı bir bakış açısı ile yöntemler, değerlendirmeler, uygulama önerileri sunulmuş ve çevik belediyecilik kavramının Türkçe literatüre kazandırılması ve uygulanmasına yönelik önemli katkılar sağlayabileceği düşünülmektedir.
  • Öğe
    MAKROEKONOMİK VE BANKAYA ÖZGÜ FAKTÖRLERİN ÖZEL MEVDUAT BANKALARININ TAKİPTEKİ KREDİLERİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİ
    (2023) KURTULGAN , Ayşegül
    Takibe düşen krediler ve tüm kredilerin oranlanması ile ulaşılan takipteki kredi oranı, bir bankanın performansını ölçmek için kritik bir araç olmaktadır. Makroekonomik göstergeler ve bankaya özgü faktörlerin takipteki krediler oranı arasındaki ilişkinin incelenmesi amacıyla yapılan bu çalışmada Gayri Safi Yurtiçi Hasıla büyüme oranı, enflasyon ve işsizlik makroekonomik değişkenler olarak; aktif karlılık, kredi büyüme oranı ve net faiz marjı banka içi faktörler olarak alınmıştır. Modelin bağımlı değişkeni, takipteki krediler oranı olup 2010-2019 yılları arasında faaliyet gösteren özel sermayeli mevduat bankaları araştırma kapsamına alınmıştır. Genelleştirilmiş momentler yöntemi, kullanılarak yapılan analiz sonucuna göre, gayrisafi yurt içi hasıla büyüme oranı ile takipteki krediler oranı arasında negatif, enflasyon ve işsizlik oranları ile takipteki kredi oranı arasında pozitif yönlü ilişki bulunurken; aktif karlılık oranı, net faiz marjı ve kredi büyüme oranı ile takipteki kredi oranı arasında da negatif yönlü ilişki bulunmuştur.
  • Öğe
    YATIRIMCI DUYARLILIĞININ PAY SENEDİ GETİRİLERİNE ETKİSİ: OECD ÜLKELERİ ÖRNEĞİ
    (ÇAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ, HAZİRAN 2022) ONATÇA ENGİN, Şefika Nilay; Ahmet Gökhan SÖKMEN
    Bu çalışmada OECD ülkelerinde yatırımcı duyarlılığının pay senedi getirilerine etkisi araştırılmıştır. Bu doğrultuda 17 OECD ülkesine ait Şubat 2004-Ağustos 2021 dönemine ait borsa endeksleri ve yatırımcı duyarlılığını temsilen tüketici güven endeksi, korku endeksi ve işlem hacmi aylık verilerinden faydalanılmıştır. Ayrıca faiz oranı kontrol değişken olarak modele eklenmiştir. Yapılan eş bütünleşme testleri yatırımcı duyarlılığı ile borsa endeksi arasında uzun vadeli bir ilişki olduğunu göstermiştir. Yatırımcı duyarlılığının borsa üzerindeki kısa ve uzun vadeli etkisi ARDL modeli kullanılarak incelenmiştir. Hem uzun hem de kısa dönemde TGE’nin borsa endeksi üzerinde pozitif ve anlamlı, VIX’in hem uzun hem de kısa dönemde negatif ve anlamlı etkileri olduğu tespit edilmiştir. IH ve FAİZ’in ise yalnızca uzun vadede anlamlı ve negatif etkisi olduğu görülmüştür. Yatırımcı duyarlılığı ile borsa endeksi arasındaki nedensellik ilişkisi Emirmahmutoğlu ve Köse (2011) Bootstrap Nedensellik Testi ile incelenmiştir. Analiz sonuçları TGE, VIX, IH ve FAIZ değişkenlerinin borsa endeksinin granger nedeni olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmada ayrıca, değ൴şkenlerde ortaya çıkan poz൴t൴f ve negat൴f şokların etk൴ler൴n൴n birbirinden farklı olmasına dayanan bir yaklaşım olan Hatemi-J (2012) asimetrik nedensellik testi gerçekleştirilmiştir. Tüketici güven endeksinde gerçekleşen pozitif şoklardan endeks fiyatındaki pozitif şoklara ve tüketici güven endeksindeki negatif şoklardan pay piyasası endeks fiyatındaki negatif şoklara doğru %1 anlamlılık düzeyinde çift yönlü nedensellik ilişkisinin olduğu görülmektedir. Korku endeksinde meydana gelen pozitif ya da negatif şoklardan endeks fiyatına doğru bir asimetrik nedensellik ilişkisi tespit edilememiştir. Endeks fiyatı, işlem hacminde gerçekleşen pozitif şoklardan ziyade negatif şoklara tepki vermektedir. Varyans ayrıştırması analiz sonuçlarına göre, pay piyasası endeks fiyatının varyansı üzerinde en etkili değişken tüketici güven endeksidir. Etki tepki analiz sonuçlarına göre ise, TGE, VIX, IH ve FAIZ değişkenlerinde meydana gelebilecek bir standart sapmalık şokların EF üzerinde iki aylık bir etkisi olduğu, takip eden aylarda dalgalanarak uzun dönem denge değerine geldiği görülmektedir.
  • Öğe
    Sermaye yapısına etki eden faktörler: Yabancı ortaklığı bağlamında Borsa İstanbul'da işlem gören firmalar üzerine panel veri analizi
    (Çağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020) Özçelik, Edip
    Üretim işletmeleri, yatırım aşamasında büyük arazi ve arsalar üzerine sabit varlık yatırımları ve bununla birlikte aynı zamanda makine ve teçhizat yatırımı gerektiren bu nedenle sermaye yoğun özellik gösteren işletmelerdir. Değişen ve gelişen ekonomik konjoktüre bağlı olarak küreselleşme ve global ekonomik durumlar firmaların daha güçlü sermaye yapılarıyla var olmalarını,hayatiyetini devam ettirebilmelerini ve rekabet avantajı elde etmelerini zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla üretim işletmeleri açısından sermaye yapısının bileşimi ve borçlanma kararlarını etkileyen değişkenlerin belirlenmesi önemlidir. Bu tez kapsamında BIST 100 de faaliyet gösteren üretim işletmelerinin sermaye yapılarına etki eden değişkenleri sahiplik yapısı bakımından yabancı ortaklı ve yabancı ortaklı olmayan olarak ayrıştırarak 42 yabancı sermayeli ve 106 yabancı sermayesi olmayan işletmelerinin sermaye yapılarının açıklanmasında hangi sermaye yapısı belirleyicisinin ve teorisinin geçerli olduğu belirlenmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda BIST 100 deki imalat sektörüne ait firmaların sermaye yapısını etkileyen belirleyicilere ait veriler yıllar itibariyle (2010-2018) elde edilmiştir. Bu elde edilen veriler dinamik panel veri analizi ve sabit etki tahmin modeli kullanılarak saptanmaya çalışılmıştır.Bağımlı değişken finansal kaldıraç oranı ile temsil edilirken sermaye yapısını etkilediği düşünülen bağımsız değişkenler nakit dönüşüm süresi,aktif karlılık oranı,firma büğüklüğü ve varlık yapısı olarak ele alınmıştır.Analiz sonuçları BIST 'de hisseleri işlem gören Türk üretim işletmelerinin sermaye yapılarını sahiplik anlamında yabancı ortaklı olan şirketlerde sermaye yapısına en çok etki eden faktörün aktif karlılık oranı ve yabancı ortaklı olmayan şirketlerde ise sermaye yapısına en çok etki eden faktörün firma varlık yapısı olduğu,finansal hiyerarşi ve dengeleme teorilerinin değişken bazında açıklayıcıları literatüre uygun şekilde açıkladığı saptanmıştır.
  • Öğe
    Yükseköğretim işletme eğitiminde bilgisayar tabanlı simülasyon kullanımı: Capitalism lab uygulaması
    (Çağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020) Tutkunca, Taylan
    Dijitalleşen bir dünyanın sonucu olarak, güncel teknolojilerin ilerlemesiyle birlikte işletmeler arasındaki rekabetin de başka boyutlara taşındığı görülmektedir. Teknolojik açıdan değişimlerin yaşandığı bir dünyada, işletme yönetimine yönelik eğitimlerde kullanılan araçların, güncellenerek revize edilmesi gerekebilir. Şimdiye kadar yapılmış birçok bilimsel çalışmada işletme simülasyonlarının, bu amaca yönelik etkinliği üzerinde durulmuş ve faydalarından bahsedilmiştir. İşletme yönetim becerilerinin öğrencilere kazandırılmasına yönelik yaygın kullanılan yöntem ve araçların (geleneksel düz anlatım ve sunum ile yansıtma) günümüzün rekabetçi koşulları ve teknolojik imkanları dahilinde yetersiz kalabileceği tartışılmaktadır. İşletme yönetiminde durum analizi ve strateji belirleme, analitik düşünme ve problem çözme ile işletmenin temel fonksiyonlarının kavranmasına yönelik uygulamalar yaptırılmasının faydalı olacağı görülmektedir. İşletme simülasyonları ile işletme yönetimine yönelik uygulamalar yapılabileceği ve bu sayede teorik olarak edinilen bilgilerin simülasyon aracılığı ile deneyimlenebileceği düşünülmüştür. Bu tarz uygulamalarda kullanıcıların motive edilmeleri gerektiği, ilk başlarda yüksek seviyede motivasyon sağlansa bile zamanla bunun kaybolduğu konu ile ilgili araştırmalarda belirtilmiştir. Yapılan bu çalışmanın temel amacı, işletme eğitimine yönelik kullanılacak işletme simülasyonunun, öğrencileri motivasyonunu nasıl etkileyeceği, işletme simülasyonu uygulamasında, motivasyonun, cinsiyete göre farklılık gösterip göstermeyeceği ve simülasyon kullanımı süresince öğrencilerin hangi deneyimleri yaşayabileceklerinin değerlendirilmesi ile simülasyon deneyimlerinde, öğrencilerin eğitim aldıkları bölümlere göre farklılık olup olmadığının belirlenmesi, bu araştırmanın amacını oluşturmaktadır. Yükseköğretim işletme eğitiminde bilgisayar tabanlı simülasyon vii uygulaması, işletme eğitimi açısından ulusal bazda çok sınırlı olarak ele alınmış bir konudur. Bu açıdan işletme yönetimine yönelik olarak yapılan simülasyon uygulaması bu alanda önemli katkılar sağlayabilir. Araştırmanın amaçları doğrultusunda, Çağ Üniversitesi dördüncü sınıfta eğitim gören ve işletme yönetimi ile ilgili dersler alan toplam 102 öğrenciye, dört grup halinde, iki öğretim üyesi, iki araştırma görevlisi ve bir araştırmacı ile birlikte toplam beş kişi tarafından, 14 hafta süre ile işletme simülasyonu uygulaması yapılmıştır. Uygulama sonucunda anket aracılığı ile elde edilen nicel veriler ve işletme simülasyonuna yönelik raporlardan elde edilen nitel veriler, karma araştırma yöntemi ve nicel içerik analizi yöntemleri kullanılarak analiz edilmiştir. Yapılan çalışma sonucunda, işletme eğitiminde kullanılan simülasyon yazılımı ve bu yazılım aracılığı ile uygulanan stratejilerin öğrencilerin motivasyonuna olumlu etki ettiği, simülasyon yazılımı ile motivasyonlarını sürdürme konusunda başarı elde edilebildiği, simülasyon uygulamasında Dikkat (p>0.05; ����������.����������=1.178), Uygunluk (p>0.05; ����������.����������=0.760) ve Tatmin (p>0.05; ����������.����������=1.737) düzeylerinin cinsiyete göre farklılık göstermediği, fakat Güven (p<0.05; ����������.����������=3.019) düzeyinde kadın öğrenciler ile erkek öğrenciler arasında anlamlı bir fark olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmada kullanılan değişkenler arasındaki ilişkinin gücü ve yönünü belirlemek için yapılan çoklu korelasyon analizinde, Dikkat ile Uygunluk (r=0.900; p<0.01), Uygunluk ile Güven (r=0.822; p<0.01), Güven ile Tatmin (r=0.827; p<0.01) arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Yaşanılan deneyimlerin çeşitliliği ile bölümlere göre ortaya çıkan ortak ve farklı deneyimlerin oluştuğu belirlenmiştir. İşletme yönetimine yönelik alınan eğitimlerin de simülasyondaki yansımaları incelenmiş, işletmeye yönelik kavramların simülasyon içerisinde kullanılabildiği sonucu elde edilmiştir.
  • Öğe
    Pozitif psikolojik sermayenin duygusal örgütsel bağlılığa etkisinde klimakterik dönem ve yaş faktörünün düzenleyici rolü: Özel hastane sektöründe kadın çalışanlar ile bir uygulama
    (Çağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019) Keklik Okul, Ferah; Koç, Murat
    Pozitif psikolojinin örgütsel yaşama yansıması sonucu olarak ortaya çıkan pozitif psikolojik sermaye, iş yaşamında uzun dönemli rekabet avantajı sağlayan ve örgütlerin insan kaynağından en üst seviyede yararlanılmasına katkıda bulunan pozitif psikolojik yetenekler üzerine kurulmuş yeni bir yaklaşımdır. Bireylerin pozitif ve güçlü yönlerinin ortaya çıkarılmasının örgütlere en az diğer sermaye yatırımları kadar fayda sağlayabileceğini göstermektedir. Bu alanda yapılan çalışmalar pozitif psikolojik sermayenin önemli bir örgütsel değer olan duygusal örgütsel bağlılığı beraberinde getireceği görüşünü desteklemektedir. Bu çalışmanın amacı pozitif psikolojik sermayenin duygusal örgütsel bağlılığa etkisinde klimakterik dönem ve yaş faktörünün düzenleyici rolünü tespit etmektir. Çalışmada veri toplamak amacıyla Luthans, Avolio, Avey ve Norman (2007) tarafından geliştirilen "Pozitif Psikolojik Sermaye Ölçeği" ile Meyer, Allen ve Smith (1993) tarafından geliştirilen "Örgütsel Bağlılık Ölçeği" nin duygusal örgütsel bağlılığı ölçen maddeleri kullanılmıştır. Veriler, Mersin ilinde faaliyet gösteren özel hastane kadın çalışanlarından (n=412) toplanmıştır. Verilerin analiz edilmesinde SPSS 23 ve Lisrel paket programları kullanılmıştır. Veri analizlerinde doğrulayıcı faktör analizi, tanımlayıcı istatistikler, ANOVA, korelasyon analizi ile hipotezleri test etmek için basit regresyon ve hiyerarşik regresyon analizlerinden yararlanılmıştır. Pozitif psikolojik sermaye ve alt boyutlarının duygusal örgütsel bağlılıkla ilişkisini tespit etmek amacıyla yapılan korelasyon analizi sonucunda pozitif psikolojik sermaye ve alt boyutları ile duygusal örgütsel bağlılık arasında anlamlı ve pozitif yönlü ilişkiler olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Pozitif psikolojik sermayenin duygusal örgütsel bağlılığa etkisinde klimakterik dönem ve yaşın düzenleyici rolünü test etmek amacıyla yapılan hiyerarşik regresyon analizi sonucunda; pozitif psikolojik sermaye (B=,421, p<0,05) ile alt boyutları olan iyimserlik (B=,336, p<0,05), psikolojik dayanıklılık (B=,312, p<0,05), umut (B=,401, p<0,05) ve özyeterliliğin (B=,393, p<0,05) duygusal örgütsel bağlılığa etkisi olduğu bulgulanmıştır. Dolayısıyla pozitif psikolojik sermaye algısının arttırılmasının duygusal örgütsel bağlılığı arttıracağı sonucuna varılmıştır. Ancak pozitif psikolojik sermaye ve alt boyutlarının duygusal örgütsel bağlılığa etkisinde klimakterik dönem ve yaşın düzenleyici rolü olmadığı bulgulanmıştır.
  • Öğe
    İnovasyonu destekleyen örgüt kültürünün inovasyon yeteneğine etkisinde kuşak farkının rolü: Adana ili imalat sanayii örneği
    (Çağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019) Yaman Kahyaoğlu, Diler; Ballı, Erdinç
    Günümüz işletmeleri, hızlı değişimlerin yaşandığı küresel rekabet ortamlarında başarılı olabilmeleri ve rekabet avantajı sağlayabilmeleri için örgütsel yaşamda etkili olan kavramları ve bu kavramların birbirleri olan ilişkilerini iyi incelemeleri ve bilmeleri gerekmektedir. Bu kavramlardan olan, örgütsel başarıdaki rollerinden dolayı inovasyon yeteneği ve inovasyonu destekleyen örgüt kültürü kavramlarının bu yüzyılın başından itibaren öneminin arttığı görülmektedir. Ayrıca işletmeler, farklı kuşaklara ait kişilerin bir araya gelerek iş yaptığı örgütler olduğundan, örgütsel başarıda dikkat edilmesi gereken diğer bir kavram olarak kuşak kavramı da ön plana çıkan kavramlar arasında yer almalıdır. Çünkü farklı kuşakta yer alan bireyler, farklı yaşam tarzlarına, düşünce şekillerine, tutum ve davranışlara, algı ve yargılara sahip olabilmektedirler. Kuşaklar arasındaki bu farklıklar da, örgüt içerisindeki birçok kavram ve ilişki üzerinde rol oynayabilmektir. Bu bağlamda çalışma kapsamında, inovasyonu destekleyen örgüt kültürünün inovasyon yeteneği üzerindeki etkisi ve bu etkide kuşak farkının rolü incelenmektedir. İlişkisel tarama modeli olarak tasarlanan bu çalışmada, veri toplama tekniği olarak anket yöntemi kullanılmıştır. Çalışmada Aksel (2010) tarafından geliştirilen 'Örgüt Kültürü Ölçeği' ile Vila ve Kuster (2007) tarafından geliştirilen 'İnovasyon Yeteneği Ölçeği' kullanılmıştır. Veriler, Adana ilinde faaliyet gösteren ve Ar-Ge bölümü bulunan imalat firmalarında çalışanlardan (n=273) toplanmıştır. Verilerin analizi sonucunda, değişkenler arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişkiler bulgulanmıştır. Farklı kuşaklar için ayrı yapılan korelasyon analizleri sonucunda; X Kuşağı için (n=157) inovasyonu destekleyen örgüt kültürü ile inovasyon yeteneği arasında (r=0,402; p<0,01) ve Y Kuşağı için (n=116) inovasyonu destekleyen örgüt kültürü ile inovasyon yeteneği arasında (r=0,550; p<0,01) anlamlı ve pozitif yönlü doğrusal ilişkiler tespit edilmiştir. Yapılan regresyon analizleri sonuçlarına göre; X Kuşağına ait çalışanların olduğu örgütte, inovasyon yeteneği algısının %15'i inovasyonu destekleyen örgüt kültürü algısı tarafından (R2= 0,157, p<0,05) X Kuşağına ait çalışanların olduğu örgütte ürün inovasyon yeteneği algısı değişiminin %25'i inovasyonu destekleyen örgüt kültürü algısı tarafından, süreç inovasyon yeteneği algısı değişiminin ise %15'i inovasyonu destekleyen örgüt kültürü algısı tarafından açıklanmaktadır. X Kuşağına ait çalışanların olduğu örgütte strateji inovasyon yeteneği algısı değişiminin %26'sı inovasyonu destekleyen örgüt kültürü algısı tarafından, bununla beraber pazarlama inovasyon yeteneği algısı değişiminin %18'i inovasyonu destekleyen örgüt kültürü algısı tarafından açıklanmaktadır. Y Kuşağına ait çalışanların olduğu örgütte, inovasyon yeteneği algısının %29'u inovasyonu destekleyen örgüt kültürü algısı tarafından (R2=0,296, p<0,05) Y Kuşağına ait çalışanların olduğu örgütte ürün inovasyon yeteneği algısı değişiminin %9'u inovasyonu destekleyen örgüt kültürü algısı tarafından açıklanmaktadır. Süreç inovasyon yeteneği algısı değişiminin %35'i ise inovasyonu destekleyen örgüt kültürü algısı tarafından, Y Kuşağına ait çalışanların olduğu örgütte strateji inovasyon yeteneği algısı değişiminin %12'si inovasyonu destekleyen örgüt kültürü algısı tarafından açıklanmaktadır. Bununla beraber pazarlama inovasyon yeteneği algısı değişiminin %19'u inovasyonu destekleyen örgüt kültürü algısı tarafından açıklanmaktadır. Kuşak farkının inovasyonu destekleyen örgüt kültürü algısının inovasyon yeteneği algısına etkisini test etmek için çoklu regresyon modeli uygulanmıştır. Bununla birlikte; Y Kuşağı çalışanların inovasyon yeteneği üzerindeki değişkenliğin %30 unu açıkladığı tespit edilmiştir. X Kuşağı çalışanların ise inovasyon yeteneği üzerindeki değişkenliğin %16'sını açıkladığı tespit edilmiştir. Y Kuşağı çalışanların ürün inovasyon yeteneği algısı üzerindeki değişkenliğin %10'nunu açıkladığı tespit edilmiştir. X Kuşağı çalışanların ise ürün inovasyon yeteneği algısı üzerindeki değişkenliğin %3'nü açıkladığı tespit edilmiştir. Y Kuşağı çalışanların süreç inovasyon yeteneği algısı üzerindeki değişkenliğin %36' sını açıkladığı tespit edilmiştir. X Kuşağı çalışanların ise süreç inovasyon yeteneği üzerindeki değişkenliğin %15'ini açıkladığı tespit edilmiştir. Y Kuşağı çalışanların strateji inovasyon yeteneği üzerindeki değişkenliğin %12'sini açıkladığı tespit edilmiştir. X Kuşağı çalışanların ise strateji inovasyon yeteneği üzerindeki değişkenliğin %3'ünü açıkladığı tespit edilmiştir. Y Kuşağı çalışanların pazarlama inovasyon yeteneği üzerindeki değişkenliğin %20'sini açıkladığı tespit edilmiştir. X Kuşağı çalışanların ise pazarlama inovasyon yeteneği üzerindeki değişkenliğin %19'unu açıkladığı tespit edilmiştir. Araştırma kapsamına dahil olan 157 X Kuşağı çalışanın ve 116 Y Kuşağı çalışanın örgüt kültürü algısı inovasyon yeteneğini pozitif yönde etkilediği tespit edilmiştir. Analiz sonucunda elde edilen bilgiler ışığında; 157 X Kuşağı çalışanın örgüt kültürünün ürün inovasyon yeteneği algısı etkilemediği tespit edilmiştir. Bunun yanında 116 Y Kuşağı çalışanın örgüt kültürü algısı ürün inovasyonunu pozitif yönde etkilediği tespit edilmiştir. Çalışmada 157 X Kuşağına ait çalışanların ve 116 Y Kuşağına ait çalışanların "inovasyonu destekleyen örgüt kültürü"nün algısı "süreç inovasyonu, strateji ve pazarlama inovasyon yeteneği algılarını pozitif yönde etkilediği tespit edilmiştir. Dolayısıyla örgüt kültürü algısındaki iyileştirmelerin süreç, strateji ve pazarlama inovasyon yeteneği algısını arttıracağı sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla, analiz sonuçlarına göre örgüt kültürünün invasyon yeteneği üzerindeki etkisinin kuşaklara göre farklılaştığı ve bu etkinin Y Kuşağı çalışanlarında, X Kuşağı çalışanlarına göre daha fazla olduğu bulgulanmıştır.
  • Öğe
    Üniversitelerin strateji belgelerinin DPT Kılavuzundaki kriterlerle uygunluğunun incelenmesi üzerine Akdeniz Bölgesi üniversitelerinde bir araştırma
    (Çağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2016) Köroğlu, Veli; Koç, Murat
    Bu çalışmanın yapıldığı dönemde Türkiye'de toplam 196 üniversite bulunmaktadır. Bunların 123'ü devlet üniversitesi, 73'ü vakıf üniversitesidir. Bu çalışmada Akdeniz Bölgesi'nden 9 devlet ve 5 vakıf olmak üzere toplam 14 üniversitenin hazırlamış olduğu ve kendi internet sitelerinde yayımlanan stratejik planlarının araştırması yapılmıştır. Bunun için Devlet Planlama Teşkilatının(DPT) kamu kurum ve kuruluşlarını kapsayacak şekilde hazırladığı "Kamu İdareleri İçin Stratejik Planlama Kılavuzu" esas alınmıştır. Amaç, bir bilimsel merkez ve öncü kuruluş kabul edilen üniversitelerin yaptıkları çalışmalar sonucunda hazırlanan stratejik planların yürürlükteki mevzuata uygunluk durumunu saptamaktır. Bu araştırma doküman incelemesiyle nitel araştırmada betimsel analizi esas almıştır. Kılavuzda belirtilen Giriş, Hazırlık Çalışmaları, Durum Analizi, Geleceğe Bakış, Maliyetlendirme, İzleme ve Değerlendirme kriterlerinin Kılavuza uygunluğu betimsel nitel veri analiziyle kıyaslamalı olarak incelenmiştir. Çalışmada,ayrıca stratejik planların yükseköğretim kurumlarındakihazırlanma sürecinin DPT Kılavuzuna uygunluğu araştırılmıştır. Araştırma neticesinde devlet ve vakıf üniversitelerinde stratejik planlar yapılırken hazırlık çalışmaları, durum analizi, geleceğe bakış, maliyetlendirme, izleme ve değerlendirme safhalarında elde edilen bulgulardaki eksikliklerin ve düzeltilmeye ihtiyaç gösteren konuların bulunduğu anlaşılmıştır. Tespit edilen hususlar ışığında sonuç ve öneriler ortaya koyularak, geleceğe ilişkin öngörülerde bulunulmuştur.
  • Öğe
    İşgörenin görev bağımlılığı, politik davranışları, rol çatışması ve belirsizliğinin tükenmişlik üzerindeki etkisi: Sağlık kurumlarında bir inceleme
    (Çağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) Öztürk, İlknur; Ay, Ünal
    Tükenmişlik kavramı, son yıllarda üzerinde çok çalışılan konulardan biridir. Günümüz işletmeleri, özellikle hizmet sektörü, çalışanlarının psikolojik olarak daha çok tükenmişlik yaşadığı bir gerçektir. İnsanlarla yüz yüze ilişki içinde olan hastane çalışanları bu durumdan oldukça fazla etkilenmektedir. İşgörenin tükenmişlik düzeyi örgütsel bağlılık, rol çatışması, iş tatmini ve buna benzer faktörlerden etkilenmektedir. Bu çalışmada, hastane çalışanlarının, görev bağımlılığı, politik davranışları, rol çatışması ve belirsizliğinin tükenmişlik düzeyine etkisi üzerinde durulmuştur. Bu amaçla sözü edilen kavramlar ve boyutları için araştırma modeli oluşturulmuş ve test edilmiştir. Modeli test etmek için, Adana'da ikinci basamak sağlık kurumu olarak sınıflandırılan devlet ve özel hastanelerinde 393 hastane çalışanından anket yöntemi ile veri elde edilmiş ve bu veriler analize tabi tutulmuştur. Analiz sonuçlarının ilk bulgusu, tükenmişlik düzeyinin demografik özelliklere göre farklılaşmasıdır. Hiyerarşik regresyon analizi uygulanmış ve kontrol değişkeni olarak ise cinsiyet, gelir, yaş, pozisyon ve hastanedeki çalışma süresi alınmıştır. Araştırmanın ikinci bulgusu ise, politik davranışların tükenmişlik düzeyine etki etmemesine rağmen tükenmişliğin boyutları olan duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve kişisel başarı üzerinde etkili olmasıdır. Görev bağımlılığının tükenmişlik üzerinde etkisi bulunmamakla birlikte alt boyutları üzerinde etkili olmuştur. Rol çatışması ve belirsizliğinin, tükenmişlik üzerinde etkisi yoktur ancak alt boyutlar üzerinde etkisi vardır sonucuna varılmıştır. Yapılan çoklu regresyon analizi sadece politik davranışların tükenmişlik üzerinde etkili olduğunu, görev bağımlılığı, rol çatışması ve belirsizliğinin tükenmişlik üzerinde etkisi olmadığını göstermiştir. Araştırmanın son bulgusu ise devlet hastanesinde çalışanların, özel hastane çalışanlarına göre tükenmişliği daha fazla yaşamalarına rağmen özel hastane çalışanlarının politik davranışları, görev bağımlılığı, rol çatışması ve belirsizliğini daha fazla yaşadığını göstermiştir.
  • Öğe
    Uluslararası işletmecilik faaliyetlerinde politik risk yönetim stratejilerinin oluşturulması ile ilgili Türk iş dünyası ve yatırımcıların algısı üzerine nitel bir araştırma
    (Çağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2016) Özbozkurt, Onur Başar; Koç, Murat
    Küreselleşmenin etkisiyle, yerel olarak faaliyette bulunan işletmeler, artık giderek artan oranda, yurtdışında işletmecilik faaliyetlerinde bulunmaya başlamış ve her geçen gün Doğrudan Yabancı Yatırımların (DYY) önemi artmıştır. İşletmelerin uluslararasılaşma arzularının arka planında yer almakta olan ise bir dizi belirleyici bulunmaktadır. Gerçekleştirilen birçok araştırma sonucunda, doğrudan yabancı yatırımın belirleyicileri arasında, politik risklerin önemli bir yere sahip olduğu görülmüştür. Ayrıca, bir ülkede ya da bölgedeki politik risklerin yüksek orandaki varlığı, mevcut DYY'lerin çıkışına, gerçekleşmesi planlanan DYY'lerden de vazgeçilmesine sebep olabilmektedir. Günümüzde, özellikle DYY'lerin gerçekleşmesinde yabancı yatırımcıların maruz kaldıkları/kalabilecekleri politik risk olgusunun tanımlanması ve analizi de yapılarak bu riskten kaçınılması ya da bu riskin stratejik açıdan yönetimiyle fırsata dönüştürülmesi veya riskin miminize edilmesi büyük önem taşımaktadır. Yatırım gerçekleştirilen ya da planlanan ev sahibi ülkelerde meydana gelen terörizm, savaş, ayaklanma ve darbe gibi politik şiddet olayları, toplumsal huzursuzluklar, hükümetlerin istikrarsızlığı ya da ortaya konulan ekonomi politikaları, sözleşme ihlalleri, kamulaştırma ve millileştirme gibi birçok sebepten kaynaklanan politik riskin, yatırımcıların faaliyetlerinin sürdürülmesi noktasında hayati öneme sahip olduğu açıkça görülmektedir. Bu çalışma, hem politik risk gibi güncel ve hayati öneme sahip bir olgunun tanımlanarak yurtdışında yatırım faaliyetlerinde bulunan Türk yatırımcılara politik riskin etkileri, stratejik açıdan yönetimi ve ayrıca politik riske sahip bölgelerin de tespit edilerek yeni bir perspektif sağlaması, hem de özellikle Türk alanyazınındaki politik risk araştırmalarında açıkça görülen eksikliğin giderilmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Türkiye'de politik risk konusunda uzman, Türk iş dünyası ve yurtdışında yatırım gerçekleştiren Türk yatırımcılarla görüşmelerden elde edilen veriler ışığında, bilgisayar destekli "NVIVO 10.0" programı yardımıyla içerik analizi gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen analiz doğrultusunda, Türk yatırımcılar açısından, DYY kararlarında politik riskler, ekonomik faktörler ve hukuki yapı ile birlikte en önemli belirleyiciler olmuştur. Politik risklerin ise, faaliyetlerin zarar görmesi, faaliyetlerin geçici olarak ve tamamen durdurulması olmak üzere üç farklı şekilde olumsuz etkisi bulunmaktadır. En yüksek politik riske sahip olan bölgelerle ilgili algılamaların Kuzey Afrika ve Ortadoğu (MENA), en düşük politik riske sahip bölgelerin ise Avrupa, Kuzey Amerika ve Güneydoğu Asya Bölgeleri'nin üzerinde yoğunlaştığı görülmüştür. İşletmelerin, gelecek yatırım projeksiyonlarında ise, "Dünya Politik Risk Haritaları"nda yüksek derecede riske sahip olduğu belirtilmesine rağmen Sahra Altı Afrika Bölgesi, sunmuş olduğu fırsatlar doğrultusunda özellikle ön plana çıkmıştır. Yatırımcılar, ev sahibi ülkelerde, başta savaş olmak üzere, politik risk faktörlerinden, iç karışıklık, mevzuat değişiklikleri ve bürokratik engellere en sık olarak maruz kalmıştır. Yatırımcılar, politik risk analizinde en çok dâhili analiz ve ev sahibi ülkeyi ziyaret yöntemlerini kullanmakta olup, politik risklerin yönetiminde ise en çok Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ile ev sahibi ülke hükümetiyle ilişki geliştirme stratejilerinden faydalanmaktadır. Ayrıca, Türk yatırımcıların görüşlerinden elde edilen sonuç ile iş dünyasının tavsiyeleri doğrultusunda, politik riski azaltmada önemli bir strateji olan politik risk sigortasından, Türk yatırımcıların daha çok faydalanması ve önem vermesi gerektiği sonucu ortaya çıkmıştır.
  • Öğe
    Bireyin etik yaklaşımı ile kurumsal değerlerin örgütsel vatandaşlık davranışı ve görev performansı üzerindeki etkisi: Adana ilindeki banka çalışanları üzerine bir araştırma
    (Çağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2015) Güğerçin, Utku; Ay, Ünal
    Etik kavramı, işletme biliminin son elli yılı içerisinde yoğun şekilde tartışılan çalışma alanlarından biridir. Öyle ki daha önce birbirlerinin zıt anlamlısı olarak anılan iş ve etik kelimeleri zaman içerisinde birleşmiş, yönetim ve organizasyon alanında bir alt disiplin oluşturmuştur. Diğer yandan artan rekabet ve belirsizlik ortamı içerisindeki örgütler için, performans odaklı çabalar öncelikli hale gelmiştir. Etik konusunun bireyler, örgütler, hatta piyasalar üzerindeki belirleyici rolü sebebiyle performans ile olan bağlantısının önemli bir tartışma konusu olduğu düşünülmektedir. Etik yaklaşım performansı artırmakta mıdır? Yoksa etik yaklaşım performansa engel midir? Ya da daha temel düzeyde etik ile performans arasında anlamlı bir ilişki var mıdır? İşte bu sorular araştırmanın probleminin başlangıç noktasıdır. Yapılan çalışmalar, gerek bireysel düzeydeki gerekse örgütsel düzeydeki etik yaklaşımların, performans üzerindeki etkisinin yönü ve gücü ile ilgili farklı sonuçlara işaret etmektedir. Ayrıca etik ve performans ilişkisine yönelik olarak gerçekleştirilen ön araştırmalarda, kurumsal değerlerin ve etik yaklaşımların örgütsel vatandaşlık davranışı üzerinde belirleyici olduğu görülmüştür. Sonuç olarak araştırmanın amacı; iş etiğinin ve kurumsal değerlerin örgütsel vatandaşlık davranışı ve bireysel görev performansı üzerindeki, örgütsel vatandaşlık davranışının da bireysel görev performansı üzerindeki etkisinin tespitidir. Bu amaçla, söz edilen kavramları boyutları ile birlikte, bütünsel olarak inceleyen bir araştırma modeli oluşturulmuş ve test edilmiştir. Model testi için Adana'da faaliyet gösteren banka çalışanlarından anket yöntemi ile temin edilen veriler kullanılmıştır. Değerlendirilmeye uygun olan 456 adet anket formundan elde edilen veriler; keşfedici faktör analizi, doğrulayıcı faktör analizi ve yapısal eşitlik modellemesi yöntemleriyle incelenmiştir. Analiz sonuçlarına göre ilk önemli bulgu, etik yaklaşım değişkenine ilişkindir. Orijinalinde iki faktörde incelenen etik yaklaşım ölçeğinin, bu araştırmada üçlü faktör yapısına sahip olduğu görülmüştür. Söz konusu durum; faktörlere yönelik kavramsal açıklamalarla, kültürün etik yaklaşım üzerindeki etkisiyle ve yazındaki benzer çalışmaların sonuçlarının tartışılması ile desteklenmiştir. İkinci olarak, oluşturulan yapısal eşitlik modelinin kabul edilebilir bir uyum iyiliğine sahip olduğu görülmüştür. Bu noktadan hareketle, kavramlar arasındaki ilişkilere yönelik bulgular tartışılmıştır. Buna göre etik yaklaşımın boyutları arasında yer alan idealizmin ve göreciliğin, örgütsel vatandaşlık davranışının boyutlarını oluşturan nezaket, vicdanlılık, centilmenlik, sivil erdem ve katkı sağlama boyutları üzerinde etkili olduğu görülmüştür. Ayrıca tek boyutta incelenen kurumsal değerler de örgütsel vatandaşlık davranışının tüm boyutları üzerinde ve görev performansı üzerinde etkilidir. Bununla birlikte doğruluk boyutunun örgütsel vatandaşlık davranışı ya da bireysel görev performansı üzerinde anlamlı bir etkisinin olmadığı tespit edilmiştir. Araştırmanın son bulgusu ise örgütsel vatandaşlık davranışının boyutları arasında yer alan vicdanlılık ve katkı sağlamanın bireysel görev performansı üzerinde anlamlı etkiye sahip olduğu; nezaketin, centilmenliğin ve sivil erdemin bireysel görev performansı üzerindeki etkilerinin ise anlamlı olmadığıdır.
  • Öğe
    C2c e- ticaret uygulamalarında alıcı ve satıcıların etik karar alma sürecini belirleyen faktörler: Türk ve Alman üniversite öğrencileri üzerine bir uygulama
    (Çağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019) Sağtaş, Saadet; Gülmez, Murat
    Yaygınlaşan internet kullanımı yaşamın her alanında olduğu gibi pazarlama ve ticaret yapısında da köklü değişimlerin gerçekleşmesine neden olmuştur. Geleneksel ticaret anlayışı, internetin ticarete entegre olmuş şekli olarak tanımlanan, zaman ve mekan kısıtlamalarını ortadan kaldıran, tüketicilere dünyanın her yerinden 7 gün 24 saat alışveriş yapma imkan sağlayan e-ticaret uygulamaları ile yeni boyut kazanmıştır. E – ticaret uygulamaları, tüketicilere ve üreticilere sağlamış olduğu sayısız fırsatlar ile toplam ticaret hacminin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Ancak e-ticaret uygulamalarının tamamen web tabanlı ağlar aracılığı ile sanal ortamlarda gerçekleştirilmesi bazı etik sorunlara da zemin hazırlamaktadır. Özellikle bireysel kullanıcı hesapları ile ticaret yapmaya olanak sağlayan C2C e-ticaret, kişisel kötü kullanımlara; ürün hakkında yanlış ve aldatıcı bilgi verme, aldatıcı reklam, satış sonrası hizmetlerde eksiklikler gibi birçok etik dışı eylemlere açık bir ticaret modelidir. Etik, ticaretin her alanında olduğu gibi e-ticaret uygulamalarında da, sürdürülebilirlik için önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Çalışmanın genel amacı, C2C e-ticarette alıcı ve satıcıların etik karar alma sürecini belirleyen faktörleri incelemektir. Bu genel amaç doğrultusunda etik karar alma sürecini oluşturan, algılanan etik problem, etik niyet ve etik davranış arasındaki ilişkiler araştırılarak, bireylerin etik bakış açılarının (idealizm- rölativizm- doğruluk), cinsiyetin ve kültürün etik karar süreci ile ilişkileri bir model yardımı ile incelenmiştir. Çalışmada etik karar alma sürecini etkileyen önemli faktörler arasında kabul edilen kültür ilişkisinin incelenmesi ve araştırma sonuçlarının kültürler arası boyutta karşılaştırılması için e-ticaret uygulamalarını aktif olarak kullanan Türkiye'deki (Çağ Üniversitesi) ve Almanaya'daki (Kehl Üniversitesi) 536 üniversite öğrencisi ile senaryo inceleme yöntemi kullanılarak geliştirilen ölçek aracılığında uygulama gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın sonucunda etik karar alma süreci ile kültür arasında anlamlı bir ilişki olduğu belirlenmiştir. Almanya'daki katılımcıların etik problem algılama oranları ve senaryolara ilişkin alınan kararları etik bulmama oranları Türkiye'deki katılımcılara göre daha yüksek bulunmuştur. Ayrıca C2C e-ticarette alıcıların ve satıcıların etik problem algılarının, etik niyetlerinin ve etik kararlarının anlamlı düzeyde farklılık gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuçlara göre alıcıların etik problem algılama düzeylerinin satıcılara oranla daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Son olarak C2C e-ticaret kullanıcılarının, kullanıcı yorumlarına, satıcı davranışlarına ve ürün aldıkları satıcı kimliğinin doğruluğuna karşı duyarlı oldukları sonucuna ulaşılmıştır.