Yazar "Kandemir, Canol" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 25
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 2001 Krizi sonrası düzenleme döneminde türk bankacılığı’nın finansal bir görünümü(2018) Kandemir, Şenol; Kandemir, CanolNeoliberal politikaların uygulanmaya başladığı 1980’den 2001 krizine kadar olan dönemde Türkiye ekonomisi 1982, 1994 ve 2001 yıllarında 3 ciddi kriz yaşamıştır. Yaşanan krizlerdeki ortak noktalardan en önemlisi finans piyasalarında yaşanan karmaşa olmuştur. Bankalar, eğer başarısızlık ve yanlış kararları hissedarlar ve yöneticiler için olumsuz ciddi sonuçlar doğurmaz ise, spekülatif finansman uygulamaları ve aşırı risk alma davranışları içine girmeye eğilimli olmaktadır. Bu durumlar ile özellikle bankaların kolaylıkla mevduat sigortaları alabildikleri, davadan kurtulmak için açık ya da kapalı güvencelere sahip oldukları, son çare niteliğindeki başvuru kolaylıklarına erişebildikleri ve başarısız banka yöneticilerine karşı önlem ve yaptırımların yetersiz olduğu koşullarda daha sık karşılaşılmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde (GOÜ), hükümetlerin sıkıntıda olan bankaları kurtarmaya her zaman hazır olmaları da bu kapsamda değerlendirilmektedir. Ahlaki tehlikenin sonuçları bankalara fon çekmek ve mevduat sahiplerine koruma sağlamak amacıyla düzenlenen mevduat sigortası mekanizmaları ile daha da kötüleşmektedir. Bankalar, fonları yüksek getirili ve yüksek riskli ve genellikle spekülatif yatırım projelerine yönlendirmek için faiz oranlarını yükseltmede her türlü özendirici koşula sahip iken kendilerine tanınan sigortalara karşılık genellikle çok az prim ödemekle yükümlü olmaktadır. Ek olarak, AGÜ’de finans dışı sektörlerde faaliyet gösteren büyük gruplar bankalara baskı yapmış ve bankalar risklerini arttırmak pahasına verdikleri kredileri bu grupların ilişkili oldukları birkaç firmada yoğunlaştırmaktadır. İşletmeler için darboğaz giderici borçlanma ve Ponzi finansman AGÜ’de daha yaygın biçimde görülmektedir ve bunlar özellikle finansal serbestleşme dönemlerinde çok sorunlu bir nitelik kazanmaktadır.Öğe ANA AKIM MUHASEBE ARAŞTIRMASINDA DOGMATİK ÖNYARGILAR VE KARŞI DÜŞÜNCELER(2023) Kandemir, CanolMuhasebe disiplini gibi sosyal uygulamalar ve diğer sosyal bilimler alanın- da kalanlar da dahil ayrımsız tüm bilimsel araştırmaların her anlamda bilimsel sayılan bir süreçten geçirilerek değerlendirilmesi araştırmanın gerçek önem, anlam ve değerinin belirlenebilmesi için bir zorunluluktur. Hem nitel, hem de nicel bilimsel ölçülere göre değerlendirilen muhasebe araştırmasının bir bütün olarak araştırmacı, araştırma topluluğu, teknik uygulama ve toplum için yol gösterici, değiştirici, düzeltici ve yararlı çözüm önerileri ortaya çıkarması olasılığı daha yüksek olabilmektedir. Ancak uygulamada muhasebe araştır- malarının büyük ölçüde belirsiz, ölçülemeyen ve öznel değerlendirmelere tabi tutulabildiği, bu tür yorum ve değerlendirmelerin araştırma topluluğunun da görüşlerini yansıtan kesin ve ölçülebilir değerlendirmeler ile desteklenmediği gözlemlenebilmekte ve deneyimlenebilmektedir. Daha da önemlisi, dogma- tik önyargılar araştırma topluluğunun çoğunluğu tarafından özümsendiğinde ve yeniden üretildiğinde bilimsel bir gelenek ve giderek bilimsel bir ölçüt durumuna gelerek daha büyük güç ve etki kazanmakta, giderek muhasebe araştırmasının niteliğini, niceliğini, alanını, yöntemini, türünü ve konusunu belirlemektedir. Bu yorum ve düşünce denemesi, bu durumun temel nedenle- rinden birisi olarak basit kavram kargaşalarına dayalı ve fakat etkili ve güçlü birtakım dogmatik önyargıların denetimciler (editörler, hakemler ve/veya jüri üyeleri) tarafından bilinçli ya da bilinçsiz olarak içselleştirilerek tüm denetim sürecini yönlendirmesi olduğunu ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. İzleyen deneme ile varılan temel sonuç, bilim ve muhasebe araştırmalarının açıklık, mantıksal çıkarım, istatistiksel sınama işlemleri ve veri kaynakları gibi bi- limsel ölçütlere göre değerlendiriliyor görünmesine karşın durumun gerçekte böyle olmayabileceğidir. Söz konusu görünümün ya da yanılsamanın arka- sında işlevselciliği, pozitivizmi ve neoklasik teoriyi yayan ve fakat eleştirel ve farklı teorileri dışlayan ve tüm değerlendirme sürecini açık ya da örtülü olarak yöneten birçok dogmatik önyargıyı içinde barındıran gizli bir gündem varlığını sürdürmektedir. Bu sürecin denetimcilere neyin nitelikli araştırma ve hatta geçerli bilgi olacağına karar verme yetkisi tanıması ve başat ya da ana akım ideolojiler ile çeliştiği için eleştirel ve farklı araştırmaların hem top- lumun ve hem de akademinin dikkatinden kaçırılması gibi yaşamsal olgular bir yana, birtakım resmi ve gayri resmi dogmalar bilimsel ölçütlerin eylemli olarak önüne geçebilmektedir.Öğe Bankacılık hileleri: sınıflandırılması, saptanması ve önlenmesi(2017) Kandemir, Canol; Kandemir, ŞenolBankaların ulusal ve küresel ekonomideki artan güç ve yetkisi hilekarlar tarafından kötüye kullanılmış ve dolayısıyla söz konusu kuruluşlar hile girişimlerinin önde gelen hedeflerinden biri durumuna gelmiştir. Bankacılık hilelerinin neden olduğu maliyetlerin etkili hile saptama ve önleme politikaları ve uygulamaları yardımıyla azaltılmasının sosyal ve ekonomik refaha olumlu yansıyacağı, bireylerin ve kurumların yaşamları ve sürekliliklerine önemli katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Son tahlilde, bankacılık hileleri ile mücadele etmek için hem insan, hem de makine gücünü en önemli savaşçılar olarak bütünleştiren makro bir politikanın belirlenmesi, insan ve teknoloji bileşenlerinin eğitim ve yenileşme yoluyla hile riskine karşı sürekli uyarılması, geleneksel ya da çağdaş hiçbir strateji ve yöntemi dışlamadan sürekli ve hareketli hedefler konumundaki hilelere ve hilekarlara karşı nokta savunması yapmak yerine alan savunması yapılması, potansiyel hile alanının çok hatlı ve katmanlı olarak düzenlenmesi ve böylelikle hileler ile belirli hatlarda verilecek tek tek yerel savaşların değil, alanın tümünde (hile ortamı) tüm hilelere karşı verilecek topyekûn savaşın kazanılmaya çalışılması önerilmektedir.Öğe Bankacılık Hileleri: Sınıflandırılması, Saptanması ve Önlenmesi(2017) Kandemir, Canol; Kandemir, ŞenolBankaların ulusal ve küresel ekonomideki artan güç ve yetkisi hilekarlar tarafından kötüye kullanılmış ve dolayısıyla söz konusu kuruluşlar hile girişimlerinin önde gelen hedeflerinden biri durumuna gelmiştir. Bankacılık hilelerinin neden olduğu maliyetlerin etkili hile saptama ve önleme politikaları ve uygulamaları yardımıyla azaltılmasının sosyal ve ekonomik refaha olumlu yansıyacağı, bireylerin ve kurumların yaşamları ve sürekliliklerine önemli katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Son tahlilde, bankacılık hileleri ile mücadele etmek için hem insan, hem de makine gücünü en önemli savaşçılar olarak bütünleştiren makro bir politikanın belirlenmesi, insan ve teknoloji bileşenlerinin eğitim ve yenileşme yoluyla hile riskine karşı sürekli uyarılması, geleneksel ya da çağdaş hiçbir strateji ve yöntemi dışlamadan sürekli ve hareketli hedefler konumundaki hilelere ve hilekarlara karşı nokta savunması yapmak yerine alan savunması yapılması, potansiyel hile alanının çok hatlı ve katmanlı olarak düzenlenmesi ve böylelikle hileler ile belirli hatlarda verilecek tek tek yerel savaşların değil, alanın tümünde (hile ortamı) tüm hilelere karşı verilecek topyekûn savaşın kazanılmaya çalışılması önerilmektedir.Öğe Çok boyutlu bir muhasebenin ideolojisi: muhasebenin finansallaşmamasi(2021) Kandemir, CanolMuhasebe ekonominin bir uzantısı olarak ekonomik sürece aracılık etmekte, ekonomik sürecin en önemli oyuncuları olan şirketlerin toplum içindeki işlevleri ve faaliyetlerinin doğası ve kapsamı devletlerin ve ulusların benimsediği ekonomik düşünce ve ilkelere göre tanımlanmaktadır. Şirketler sosyal sorumluluğu olmayan ticari kişilikler olarak görüldüğünde amaç fonksiyonu kar ve hissedar refahı maksimizasyonu olan kuruluşlara dönüşmekte, ancak toplumun ve doğanın üzerinde dolaylı ya da dolaysız etkiler bıraktığı için zorunlu olarak birçok sosyal sorumluluğu olan muhasebe kişilikleri olarak ele alındığında ise, amaç fonksiyonu net fayda maksimizasyonu (faydalar-maliyetler) olan kurumsal yurttaşlar olarak nitelenmektedir. Şirketlerin sosyalleşmesi yarattığı toplam değerin gösterilmesi amacıyla ekonomik ve finansal etkilerin sosyal, çevresel (dışsal) ve kültürel etkiler ile bütünleştirilmesini, bu durum ise ilk olarak dışsallıkların (sosyal fayda ve maliyetlerin) kayıt altına alınmasını gerektirmektedir. Sosyal muhasebe tek boyutlu finansal muhasebeyi çok boyutlu bir uygulamaya dönüştürerek gerek kar amaçlı olan, gerekse kar amaçlı olmayan kuruluşlar için toplum ve devlet ile başka bir saydamlık, hesap verilebilirlik ve katılımcı demokrasi ilişkisi oluşturmaktadır. Son tahlilde, sosyal muhasebenin uygulanabilirliği doğrudan doğruya şirketlerin amaç fonksiyonlarını dayandıracağı ekonomik düşüncelere ve ilkelere bağlı olmakta, bireysel kar ve refah maksimizasyonu ya da sosyal kar ve refah maksimizasyonu ile finansallaşma ya finansallaşmama arasında yapılan seçimler uygulanacak muhasebenin finansal ya da sosyal olmasını da belirlemektedir.Öğe ÇOK BOYUTLU BİR MUHASEBENİN İDEOLOJİSİ: MUHASEBENİN FİNANSALLAŞMAMASI(2021) Kandemir, CanolMuhasebe ekonominin bir uzantısı olarak ekonomik sürece aracılık etmekte,ekonomik sürecin en önemli oyuncuları olan şirketlerin toplum içindeki işlevlerive faaliyetlerinin doğası ve kapsamı devletlerin ve ulusların benimsediğiekonomik düşünce ve ilkelere göre tanımlanmaktadır. Şirketler sosyalsorumluluğu olmayan ticari kişilikler olarak görüldüğünde amaç fonksiyonukar ve hissedar refahı maksimizasyonu olan kuruluşlara dönüşmekte, ancaktoplumun ve doğanın üzerinde dolaylı ya da dolaysız etkiler bıraktığıiçin zorunlu olarak birçok sosyal sorumluluğu olan muhasebe kişilikleriolarak ele alındığında ise, amaç fonksiyonu net fayda maksimizasyonu(faydalar-maliyetler) olan kurumsal yurttaşlar olarak nitelenmektedir.Şirketlerin sosyalleşmesi yarattığı toplam değerin gösterilmesi amacıylaekonomik ve finansal etkilerin sosyal, çevresel (dışsal) ve kültürel etkiler ilebütünleştirilmesini, bu durum ise ilk olarak dışsallıkların (sosyal fayda vemaliyetlerin) kayıt altına alınmasını gerektirmektedir. Sosyal muhasebe tekboyutlu finansal muhasebeyi çok boyutlu bir uygulamaya dönüştürerek gerekkar amaçlı olan, gerekse kar amaçlı olmayan kuruluşlar için toplum ve devletile başka bir saydamlık, hesap verilebilirlik ve katılımcı demokrasi ilişkisioluşturmaktadır. Son tahlilde, sosyal muhasebenin uygulanabilirliği doğrudandoğruya şirketlerin amaç fonksiyonlarını dayandıracağı ekonomik düşüncelereve ilkelere bağlı olmakta, bireysel kar ve refah maksimizasyonu ya da sosyalkar ve refah maksimizasyonu ile finansallaşma ya finansallaşmama arasındayapılan seçimler uygulanacak muhasebenin finansal ya da sosyal olmasını dabelirlemektedir.Öğe ELEŞTİREL DÜŞÜNCE VE CESUR YENİ MUHASEBELER(2022) Kandemir, CanolMuhasebe uygulamaları bir yandan toplumlardan, örgütlerden, yönetimlerden etkilenmekte, diğeryandan daha adaletli bir toplum, daha eşitlikçi örgüt ve daha demokratik yönetim oluşumunu hızlandırarakya da engelleyerek sosyal değişimi etkilemektedir. Muhasebenin topluma ve doğaya tam hesapverilebilirliği sağlaması için öncelikle finansallaşmanın boyunduruğundan kurtulması gerekmektedir.Bu ise finansal kapitalizmin sürdürülebilir olmadığını ve finansal sermayenin kontrolünde olmayanbaşka bir dünya kurmanın mümkün olduğunu kabul etmeyi gerektirmektedir. Tersi durumda finansal/finansallaşmış muhasebe sözde sosyal, çevresel, yeşil muhasebelere dönüşme becerisini göstermektedir.Ancak bu tür muhasebeler örgütlerin toplum ve doğa yararına saydamlaştırılması ve düzenlenmesinimümkün kılamamakta ve bürokratik, hiyerarşik, tekelci ve oligopolcü örgütlerin halkla ilişkilerve propaganda çalışmaları olmaktan öteye geçememektedir. Eleştirel düşünce, cesur yeni muhasebeleryaratmadan önce ya da böyle bir çabayla eşzamanlı olarak cesur yeni toplumlar, örgütler ve yönetimleryaratmak gerektiğini, bunların da hem teknik, hem de sosyal, politik, tarihsel boyutların dikkatealınmasını gerektireceğini savunmaktadır. Gerçek anlamda sosyal, yeşil ve insancıl muhasebelertasarlarken mevcut sosyal ve örgütsel yapılar kadar insanların tarih yapma gücünü de dikkate alanyapısalcı ve hümanist düşünce ve uygulamalar arasında uzanan geniş araştırma alanında daha çokzaman ve emek harcamak gerekmektedir, çünkü son tahlilde örgütler ve muhasebe de dahil tüm sosyalyapılar insan ürünü olmakta ve insanın özgür iradesiyle değiştirilebilmektedir.Öğe Enron olayı’nı doğru okumak-II: Kıssadan hisseler(2012) Kandemir, Canol; Kandemir,ŞenolHileler içeren muhasebe skandalları dünya çapında yaşanan bir olgu durumuna gelmiştir. 2001 yılında ABD’de yaşanan Enron skandalı bu çerçevede çığır açan tarihî bir olay olmuştur. ABD’de yaşanan Enron olayının daha sonra Parmalat (2003) skandalı gibi benzerleri Avrupa’da da meydana gelmiştir. Enron olayında aslî ve olağan failler üst yöneticiler ve bağımsız denetçiler olarak teşhis edildiği için gösterilen tepkiler bunlara yönelmiştir. Hâlbuki söz konusu olayda suç ortakları sadece birkaç kişi ya da kurum değildir, derecesi farklı olmakla birlikte neredeyse kurumsal yönetimin ve hatta malî sistemin bütün bileşenleri kusurlu görünmektedir . Bu nedenle, gelişme düzeyi ve piyasalarının derinliği açısından henüz ABD ve AB’nin gerisinde olan Türkiye’de Enron skandalı benzeri bir olayın yaşanmaması için bu olayı doğru analiz edip belirli sonuçlar ve dersler çıkarmak yararlı olacaktır. Olayda sadece belirli kişi ya da kurumları gören bakış açısı ile hareket edildiğinde ABD ya da AB’de yapılanları taklit etmek ve ülkeye aktarmak yeterli olabilecektir, ancak olaya sistemik bir başarısızlık olarak bakıldığında sorunun nedenlerine yönelik bir yaklaşımla finansal bilgi kullanıcılarının ve tüm kamunun üze- rine düşen ödevler olduğu kabul edilecektir. Bu çalışmada bir Enron Türkiye olayı yaşanmaması için günah keçileri konumundaki üst yönetici ve bağımsız denetçilerin yanı sıra olayın meydana gelebileceği iktisadî ve malî sistemin kusurlarının da düzeltilmesi gerektiği savunulmaktadır.Öğe Finansal serbestleşme düşüncesi(2019) Kandemir, Şenol; Kandemir, CanolFinansal serbestleşme para ve maliye politikası araçları ile devlet tarafından baskı altında tutulan finansal sistemin serbestleştirilmesi olarak tanımlanabilmektedir. Finansal baskı araçlarının kaldırılması ve finansal piyasalarda oluşacak bütün iniş ve çıkışların arz ve talep koşullarınca belirlenmesi durumunda finansal serbestleşmeden söz edilebilmektedir. Bu çerçevede, 1980’li yıllardan bu yana geçen dönemde dünya ekonomisinde önemli değişimler yaşanmış, finans piyasalarında baskıdan serbestliğe geçiş de bu dönemin önemli değişimlerinden birisi olmuştur. Ülkeler arasında finansal hizmetler alanında görülen rekabet uluslararası sermaye hareketliliğinde büyük bir rol oynamaktadır, çünkü uluslararası sermaye finansal etkinliklerin serbestçe yürütülebildiği ülkelere akmakta, bu da devletleri serbestleştirmede rekabete yöneltmektedir. Sermayenin getiri oranlarındaki farklılıklara göre hareket etmesi spekülatif amaçlı kazançları arttırmakta, uluslararası sermaye hacmindeki artış ve hareketlilik özellikle gelişmekte olan ülkelerde makro ekonomik istikrarın sürdürülebilmesinde sorunlara neden olmaktadırÖğe FİNANSAL VE SOSYAL MUHASEBEDE GERÇEKLİĞİN İNŞASI(2022) Kandemir, CanolSosyal bilimler ve uygulamalarda gerçeklik ortaya çıkarılmamakta ya da keşfedilmemekte ve fakat sosyal olarak inşa edilmektedir. Bu nedenle, özne-nesne ayrımından ya da gözleyenin gözlenenden bağımsızlığından söz edilememektedir. Gerçekte özne-nesne ya da gözlemci-gözlenen arasında diyalektik bir etkileşim bulunmakta, gerçeklik söz konusu karşılıklı etkileşim içinde ve sosyopolitik dinamikler, değerler ve ideolojilerin etkisi altında olan karmaşık bir süreç tarafından inşa edilmektedir. Bu bağlamda, gerçekliğin inşası ve dolayısıyla sosyal değişim sürecindeki işlevinin bilincinde olan etkin ve yapıcı bir muhasebe ile sadece gerçekliğin kaydını ve defterini tutma ve açıklama işlevi gören edilgen ve yansıtıcı bir muhasebe birbirine taban tabana zıt bir konumda bulunmaktadır. Finansal muhasebe nesnel, bilimsel, değer yargılarından uzak ve tarafsız bir gerçeklik inşa ettiğini savunurken, sosyal muhasebe finansal muhasebe gerçekliğini bir dizi sosyal ve çevresel faktör ile genişleterek üç boyutlu bir gerçeklik inşa ettiğini savunmaktadır. Sosyal muhasebe, finansal muhasebeden farklı geniş bir örgüt görünürlüğü sağlasa da, bu görünüm sürdürülebilirlik ve sosyal refah düşüncelerine doğru fazla gelişme kaydetmemiştir. Hem doğanın ve toplumun sürdürülebilirliğine, hem eşit değişime, hem de adil bölüşüme katkıda bulunan bir muhasebenin finansal muhasebenin bir uzantısı ya da eklentisi olmaktan çıkması ve bu çerçevede gerçekliğin inşasında değerli olan ve fakat fiyatı olmayan piyasaya yabancı faktörleri de etkili biçimde muhasebeleştirebilmesi, piyasa güçlerine bağımlılığını ortadan kaldırması ve çevresel ve etik olanı sosyal ve tarihsel olandan soyutlanması değil, onlarla bütünleştirmesi gerekmektedir. Bu teorik araştırma, eleştirel düşünce ve teori çerçevesinde finansal muhasebe ve onun türevi olan sosyal muhasebeyi sosyopolitik ortamı ele alış biçimi, dar ve taraflı bir görünürlük oluşturması, ideolojileri dışlaması ve değer varsayımları bakımından eleştirmekte ve söylemlerinin tersine her ikisinin de mevcut sosyal düzen içinde aslında bir ve aynı ekonomik ve sosyal gerçekliği oluşturmaya ve yeniden oluşturmaya hizmet ettiği sonucuna ulaşmaktadır.Öğe Finansallaşma oyununda Türk bankacılığı: 1980-2007 Döneminde Kazanan Mıdır, Kaybeden Midir?(2020) Kandemir, Şenol; Kandemir, CanolBu çalışmanın amacı Türk bankacılık endüstrisinin finansallaşma oyunundan nasıl etkilendiğini ortaya koymaktır. Çalışma için Granger nedensellik sınamasına başvurulmış ve finansallaşmanın ve giderek aşırı finansallaşmanın (balonların) neredeyse dizginsiz biçimde yaşandığı benzersiz bir zaman dilimi olması dolayısıyla araştırma dönemi olarak özellikle seçilen 1980-2007 döneminin yıllık verileri kullanılarak sözü edilen döneme özgü önemli tarihsel olguların ortaya konulması istenmiştir. Kurulan VAR modellerinin bağımlı değişkenleri bankacılık sisteminin karlılık düzeyi ve toplam kredi hacmi iken, bağımsız değişkenler finansal derinleşme oranı, dış kredi yıllık faiz oranları, döviz tevdiatları ve devlet borçlanma senetlerinin yıllık bileşik faiz oranları olarak belirlenmiştir. Çalışmanın bulguları, finansallaşma oyununda Türk bankacılık endüstrisinin 1990’lara kadar kamunun ana finansörü olmanın rahatlığına dolayısıyla uluslararası piyasalarda bilinçli bir oyuncu olarak davranamadığını, 1990’lardan sonra ise uluslararası finansal piyasalardaki olumlu faiz farklılıklarının desteğiyle önce uluslararası piyasalardan borçlanarak ve sonrasında uygun dış kredileri yurtiçi tüketici ve yatırımcılara kullandırarak bu süreçten yarar sağladığını göstermiştir. Son tahlilde, küresel ve ulusal finansal sermayenin bir bileşeni ve net bir borçlanıcı olarak Türk bankacılık endüstrisi, bir yandan faiz arbitrajı fırsatlarına ek olarak döviz tevdiatları ve finansal araçlara yatırımlardaki eşzamanlı artışlar yoluyla finansallaşma oyununun kazananlar kulübünde yer alabilmiş, öte yandan kredi arzını arttırmak yoluyla finansal derinleşmeyi desteklemiş görünmektedir.Öğe FİNANSALLAŞMA OYUNUNDA TÜRK BANKACILIĞI: 1980-2007 DÖNEMİNDE KAZANAN MIDIR, KAYBEDEN MİDİR?(2020) Kandemir, Şenol; Kandemir, CanolBu çalışmanın amacı Türk bankacılık endüstrisinin finansallaşmaoyunundan nasıl etkilendiğini ortaya koymaktır. Çalışma için Grangernedensellik sınamasına başvurulmış ve finansallaşmanın ve giderek aşırıfinansallaşmanın (balonların) neredeyse dizginsiz biçimde yaşandığıbenzersiz bir zaman dilimi olması dolayısıyla araştırma dönemi olaraközellikle seçilen 1980-2007 döneminin yıllık verileri kullanılarak sözüedilen döneme özgü önemli tarihsel olguların ortaya konulması istenmiştir.Kurulan VAR modellerinin bağımlı değişkenleri bankacılık sisteminin karlılıkdüzeyi ve toplam kredi hacmi iken, bağımsız değişkenler finansal derinleşmeoranı, dış kredi yıllık faiz oranları, döviz tevdiatları ve devlet borçlanmasenetlerinin yıllık bileşik faiz oranları olarak belirlenmiştir. Çalışmanınbulguları, finansallaşma oyununda Türk bankacılık endüstrisinin 1990’larakadar kamunun ana finansörü olmanın rahatlığına dolayısıyla uluslararasıpiyasalarda bilinçli bir oyuncu olarak davranamadığını, 1990’lardan sonraise uluslararası finansal piyasalardaki olumlu faiz farklılıklarının desteğiyleönce uluslararası piyasalardan borçlanarak ve sonrasında uygun dış kredileriyurtiçi tüketici ve yatırımcılara kullandırarak bu süreçten yarar sağladığınıgöstermiştir. Son tahlilde, küresel ve ulusal finansal sermayenin bir bileşenive net bir borçlanıcı olarak Türk bankacılık endüstrisi, bir yandan faiz arbitrajıfırsatlarına ek olarak döviz tevdiatları ve finansal araçlara yatırımlardaki eşzamanlı artışlar yoluyla finansallaşma oyununun kazananlar kulübündeyer alabilmiş, öte yandan kredi arzını arttırmak yoluyla finansal derinleşmeyidesteklemiş görünmektedir.Öğe Finansallaşma sürecinde Türk bankacılık sektörü kredi göstergelerindeki gelişmeler(UBAK ULUSLARARASI BİLİMLER AKADEMİSİ, 2019) Kandemir, Şenol; Kandemir, CanolTürk Bankacılık Sistemi mevduat bankacılığı ağırlıklı olarak faaliyet göstermektedir. Sektör, esas olarak mevduat yükümlülüğü yaratmakta, varlık tarafında ise, kredi ve menkul değer varlıkların ağırlıkta olduğu gözlenmektedir. Başlıca finansal varlık kredidir. Kredi portföyünün aktifler içindeki büyüklüğü önemini korumakla birlikte, yıllık artış hızı genellikle azalma göstermektedir. Yıllık artış hızı, 1990’ların sonunda % 60’lar seviyesindeyken, günümüzde % 20’ lere kadar düşmüştür. Bu durum, uygulanan ekonomi politikası ile yakın ilişkili olmakla birlikte esas olarak özel kesimin kredilere olan bağımlılığındaki azalma olarak da görülebilmektedir. Krediler içinde, işletme kredilerinin payı tüketici kredileri ve kredi kartlarının altında seyretmiştir. 1980’ lerin başındaki değişimden sonra hızla önemini kaybeden tarım sektörünün, kredilerden aldığı pay da ivmesini arttırarak düşmüştür. Sanayi sektörünün kredilerden aldığı pay da sürekli olarak azalma göstermektedir. Bu durum, bankacılık kesiminin giderek sanayi kesiminden uzaklaştığını, sanayi sektörünün gereksinim duyduğu kaynağı bulabilmek için alternatif finansman yollarına gittiğini göstermektedir. Türk Finans Sisteminde yaşanan finansallaşma özelinde de, kredilerin sektörel dağılımda en dikkat çeken gelişme bireysel krediler ve kredi kartlarında görülmektedir. Tüketici kredileri içinde konut kredilerinin aldığı pay çok yüksektir (Yaklaşık % 40). Bu durum inşaat sektörünün/konutun, Türkiye'de yaşanan finansallaşma sürecinin en önemli kanallarından biri olduğunu göstermektedir. Diğer bir deyişle konut, finansallaşma döneminde, Türkiye'de hane halklarının borçlanmasının en önemli mecralarından biri olmuştur. Finansallaşma döneminde bireysel bankacılığın ön plana geçmesinin bir diğer önemli göstergesi kredi kartlarıdır. Kredi kartları da tüketici kredileri gibi tüketici harcamalarının artışını sağlayan bir başka önemli unsur olmuştur. Türkiye Bankalar Birliği verileri bu alandaki büyümenin aşırı boyutta olduğunu göstermektedir. Hanehalklarının bu yolla finans sektörüne yapılan gelir aktarımları çok yüksek boyuttadır.Öğe Finansallaşmanın muhasebeye yansımaları(2019) Kandemir, Canol1970’lerden bugüne dünya ekonomisinin dönüşümü çerçevesinde hükümetlerin, dolayısıyla devletin, politikanın ve toplumun gücü ve işlevi azalırken piyasaların etki ve işlevi artmış, ulusal ve uluslararası finansal işlemler çok hızlı biçimde büyüme göstermiş, son tahlilde ekonomide finansal olgular ve olaylar giderek önem kazanmıştır. Sistemik bir ekonomik dönüşüm olarak finansallaşma olarak nitelendirilen bu olgu ve süreç neoliberalizm ve küreselleşme ile uyum içinde kendisine bağlı tüm alt sistemleri muhasebe de içinde olmak üzere temel olarak iki yönden etkilemiştir. İlk olarak, tek boyutlu muhasebe geçmişe göre giderek daha belirgin duruma gelmiş ve ikinci olarak muhasebe hileleri ile karşılaşma sıklığı artmıştır. Muhasebe tek boyutluluk en çok Kavramsal Çerçeve 2010’da finansal bilgi kullanıcılarının dar anlamda temel olarak yatırımcı ve alacaklılara indirgenmesinde, yeni bir kapsamlı kar kavramı ve gelir tablosu üretilmesinde ve başta türevler olmak üzere finansal araçların spekülatif doğasının finansal tablolara ve dolayısıyla finansal bilgiye yansıtılmasına olanak veren makul değerleme gibi piyasa değerlerine dayalı yöntemlerin daha yaygın biçimde kullanılmasında somut biçimde gözlenmektedir. Muhasebe standartlarının uluslararası ölçekte yakınlaştırılması sürecinde kullanıcı tanımının giderek daraltılması ile yatırımcılara öncelik verilmesi ve diğer kullanıcıların önemsenmemesi finansallaşmaya bağlanmaktadır. Başka bir deyişle küresel ekonominin finansallaşması küresel muhasese standartlarının kabul edilmesi ile hızlanmış ve meşruiyet kazanmış, finansal raporlamanın temel amacının hesap verilebilirlik ve yönetimin değerlendirilmesinden piyasaya yönelik bilgi sağlanmasına doğru değişim göstermesi finansallaşmanın bir sonucu olmuştur. Öte yandan, özelde finansal olmayan geleneksel ve sanayi kuruluşlarının (reel ekonominin) finansal kuruluşların (finansal ekonominin) karlılığı ile rekabet edememesi ve genelde de finansal sermayenin sınai sermayeye egemen olması sonucu özellikle geleneksel sanayi şirketlerinin muhasebe hilelerine daha çok başvurmasına neden olmaktadır. Başka bir anlatımla, bu durum finansal olmayan şirketleri ürün piyasalarındaki yoğun ve yıkıcı rekabetin söz konusu şirketlerin genellikle yüksek karlar elde etmesini olanaksız duruma getirdiği, ancak finansal piyasaların söz konusu şirketlerden her zaman daha yüksek kar etmesini ve dağıtmasını ve de salt daha yüksek karlar için finansal faaliyetlerde bulunmasını talep ettiği neoliberal bir çıkmaza sürüklemiştir. Sözü edilen çelişkili dinamiklerin mantıksal sonucu ise sermaye piyasalarında oluşan balon ve ardından bu balonun patlaması ve eşzamanlı olarak hilelerin finansal olmayan şirketlerinin finansal tablolarına daha çok yayılması ve sızması olmuştur. Her iki olgu da muhasebenin sosyo-ekonomik ve politik üst sistemin bir alt sistemi ya da ekonomik düşüncenin bir uzantısı olduğu gerçekliğini kanıtlamaktadır. Bu çalışma, muhasebede tek boyutluluk ve neoliberal çıkmazın hem finansal, hem de finansal olmayan şirketleri daha sık muhasebe hileleri yapmaya zorlaması bakımından finansallaşmanın muhasebeye derin etkisini göstermeyi amaçlamaktadır.Öğe Muhasebe hilelerini önlemede çözüm yolu olarak kullanılacak stratejilerin bileşenleri(2012) Kandemir, Canol; Kandemir, ŞenolGerek kamu, gerekse özel kesimde muhasebe hilelerinin neden olduğu kayıpların artması gerçeği karşısında muhasebe hileleri ile mücadele etmek yeni ve artan bir önem kazanmaktadır. Hiç kuşku yok ki, bu mücadelede hile incelemesi, bağımsız denetim, iç denetim, anonim ihbar hatları ve hile anketi gibi araçların birlikte ve etkin bir biçimde kullanılması muhasebe hilelerinin önlenmesi ve ortaya çıkarılması olasılığını yükseltebilecektir. Ancak en az uygulama kadar yaşamsal olan bir konu ise muhasebe hileleri ile denenmiş ve doğru stratejiler kullanarak mücadele etmektir, çünkü askerî bir deyiş ile “Yığınakta yapılan hatalar (stratejik hatalar) telâfi edilemez.” ve sonuç olarak yenilgi ya da başarısızlık hemen hemen kaçınılmaz olmaktadır. Başka bir anlatımla, stratejiler hatalı olarak oluşturulur ise, mücadeleyi doğru bir şekilde uygulamak (yanlış stratejiyi doğru uygulamak) istenen sonuçları veremeyecektir. Durum böyle kabul edilir ise, doğru stratejiler oluşturulması muhasebe hileleri ile mücadeleyi kazanmanın bir önkoşulu haline gelmektedir. Doğru stratejiler belirlemek kolay bir iş olmasa da, ilgili yazında yer alan çalışmalar ve vaka analizlerini incelemek ve sonuçlar çıkarmak doğru bir başlangıç noktası olabilir. Burada muhasebe skandalları ile ilgili bazı araştırmalardan hareket edilerek Türkiye için geliştirilmesi olası bir strateji önerisinin içerebileceği bileşenler ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır.Öğe Muhasebe hilelerınin önlenmesi ve ortaya Çıkarılmasında kullanılan geleneksel araç ve yöntemler(2012) Kandemir, Canol; Kandemir, Şenolİşletmeler ve kamu kuruluşları muhasebe hilelerini önlemek ve ortaya çıkarmak için genellikle bir ya da birkaç araç ve yöntemden değil, birçok mekanizmadan birlikte yararlanmaktadır. Her ne kadar geleneksel yöntemlerin etkinlik oranı hile istatistikleri bakımından göreli olarak düşük bulunsa da, bunlar muhasebe hileleri ile mücadelede birinci ya da ikinci savunma hatlarını oluşturmakta ve dolayısıyla muhasebe hilelerinin tümünü ya da çoğunu olmasa da en azından bir bölümünü önlemekte ve ortaya çıkarabilmektedir. Geleneksel mekanizmaların işleyişinin muhasebe hilelerini yapanlar tarafından büyük ölçüde bilinmesi nedeniyle hilelerin bunları devre dışı bırakacak biçimde tasarlanması başarı oranlarını düşüren en önemli etmenlerden biridir. Bir diğer önemli etmen, söz konusu mekanizmaların etkin çalışmalarını kısıtlayan muhasebe-denetim sektörüne özgü çeşitli sorunların var olmasıdır. Her iki etmen de geleneksel mekanizmaların kurulduğu gibi bırakılmayarak sürekli geliştirilmesi ve güncellenmesini ve birtakım malî, idarî ve teknik süreç bileşeninin denetim ve kontrol alanı dışında bırakılmamasını gerektirmektedir. Bu çalışma ilgili yazını gözden geçirerek geleneksel araç ve yöntemlerin nasıl kullanıldığı ve daha etkili bir biçimde kullanılabileceğinin saptanmasını amaçlamaktadır.Öğe Muhasebenin yolsuzluk amaçlı kötüye kullanımı: 2000 sonrası banka iflâslarında Türkiye deneyimi(2016) Kandemir, CanolMuhasebenin destekleyici (bilgi sağlayıcı)ve dağıtıcı işlevleri içsel ve yapısal özelliği (hâkim ekonomik düşüncenin bir uzantısı olması ve mevcût ekonomik altyapı temelinde faaliyet göstermesi) nedeniyle nesnel ve yansız biçimde yerine getirilememektedir. Nitekim muhasebeden çoğu zaman yönetimin kurmaylarından biri olarak belirlenen bir iş tanımı çerçevesinde hareket etmesi beklenmektedir. Bu yaklaşım muhasebeyi salt üretim, pazarlama, finans, insan kaynakları gibi üst yönetime bağlı olan ve özellikle yönetimi karar alma sürecinde destekleyen yönetim işlevine indirgeme riskini taşımaktadır. Oysaki muhasebe finansal raporlama sürecinde ürettiği bilgilerle ekonomik olgu ve gerçeklikleri büyük ölçüde yeniden inşa etmektedir. Türkiye'de 2000'lerin başında 25 bankanın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF)'na devri ile sonuçlanan süreçte, muhasebenin yönetime bağımlı, tâbi, alt ve ikincil konumu kişilik ve özün önceliği gibi en temel muhasebe ilkelerinin dahi uygulanabilmesini engellemiş ve son tahlilde yönetim (üst yönetim ve yönetim kurulu) işlemlerini kayıtsız şartsız gerçekleştirdikten sonra bunları ekonomik amaçlarını yansıtmayacak ve yönetimi diğer tüm çıkar sahiplerinden daha çok himaye edecek biçimde şeklen kaydeden ya da hiç kaydetmeyen bir işleve dönüşmesine neden olmuştur. Bununla birlikte, tüm bu iflâsları yaratıcı bir muhasebe uygulaması olarak değil, bir yağmalama ve risk kaydırma faaliyeti olarak tanımlamak çok daha doğru ve makûl bir yargı olabilecektir; bu konunun en önemli noktasıdır, çünkü ilki temel olarak bir kurum ve uygulama olarak muhasebeyi suçlu görmekte, ikincisi ise politik ve ekonomik sistemi de içerecek biçimde bütün yönetimi bir bütün olarak sorumlu tutmaktadırÖğe Muhasebenin ekonomi politiği: İç dinamikler(2016) Kandemir, CanolEkonomik ve politik düşünce ve sistemlerin bir uzantısı olan muhasebe görünüşte kamunun tümüne hizmet etmekle birlikte, özünde temel olarak ekonomik ve politik iktidarı elinde bulunduran şirketler dünyası ile onun yatırımcı ve alacaklılarının talep ve gereksinimlerini gözetmektedir. Ekonomi ve politikanın muhasebeyi biçimlendirmesi, ekonomik ve politik güçlerin de muhasebe düzenlemelerini yapması olgusu uygulamada en iyi ve belirgin biçimde kural konulması ve standartların oluşumu süreçlerinde gözlenmektedir. Nitekim söz konusu süreçler genellikle üst yönetiminde politik otorite olarak yasama organının, orta yönetiminde gözetimci olarak öz düzenleyici kuruluşların ve alt yönetiminde ise uygulamacı olarak standart oluşturucuların olduğu ekonomik ve politik bir yapı tarafından yönetilmektedir. Standart oluşturma süreci muhasebenin salt normlar ve yöntemlerden ibaret olmadığını, sosyal, ekonomik ve politik faktörleri de veri olarak aldığını ve daha önemlisi söz konusu faktörlerin standart oluşumunun temel belirleyicileri olduğunu göstermektedir. Ulus-devletin son onay ve başvuru makamı olarak varlığı bir olgu olduğuna ve ulus-devlet ekonomik ve politik sistem tarafından biçimlendirildiğine göre, standart oluşturma sürecinin kaçınılmaz olarak ekonomik ve politik çıkar ve baskılara açık kalacağını önceden bilmek, dolayısıyla bu gerçekliği sorunlu bir konu olarak değerlendirmek ve salt standart oluşturma sürecini demokratikleştirmeye odaklanmak yerine eşzamanlı olarak ekonomi ve politikayı daha demokratik bir yapıya kavuşturmak ve standart oluşturma sürecinin böylesi geniş ve demokratik bir ortamda kendi içinde ve teknik olarak da daha demokratik biçimde çalışmasını sağlamak gerekmektedir.Öğe MUHASEBENİN YOLSUZLUK AMAÇLI KÖTÜYE KULLANIMI: 2000 SONRASI BANKA İFLÂSLARINDA TÜRKİYE DENEYİMİ(2016) Kandemir, CanolMuhasebenin destekleyici (bilgi sağlayıcı)ve dağıtıcı işlevleri içsel ve yapısal özelliği (hâkim ekonomik düşüncenin bir uzantısı olması ve mevcût ekonomik altyapı temelinde faaliyet göstermesi) nedeniyle nesnel ve yansız biçimde yerine getirilememektedir. Nitekim muhasebeden çoğu zaman yönetimin kurmaylarından biri olarak belirlenen bir iş tanımı çerçevesinde hareket etmesi beklenmektedir. Bu yaklaşım muhasebeyi salt üretim, pazarlama, finans, insan kaynakları gibi üst yönetime bağlı olan ve özellikle yönetimi karar alma sürecinde destekleyen yönetim işlevine indirgeme riskini taşımaktadır. Oysaki muhasebe finansal raporlama sürecinde ürettiği bilgilerle ekonomik olgu ve gerçeklikleri büyük ölçüde yeniden inşa etmektedir. Türkiye'de 2000'lerin başında 25 bankanın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF)'na devri ile sonuçlanan süreçte, muhasebenin yönetime bağımlı, tâbi, alt ve ikincil konumu kişilik ve özün önceliği gibi en temel muhasebe ilkelerinin dahi uygulanabilmesini engellemiş ve son tahlilde yönetim (üst yönetim ve yönetim kurulu) işlemlerini kayıtsız şartsız gerçekleştirdikten sonra bunları ekonomik amaçlarını yansıtmayacak ve yönetimi diğer tüm çıkar sahiplerinden daha çok himaye edecek biçimde şeklen kaydeden ya da hiç kaydetmeyen bir işleve dönüşmesine neden olmuştur. Bununla birlikte, tüm bu iflâsları yaratıcı bir muhasebe uygulaması olarak değil, bir yağmalama ve risk kaydırma faaliyeti olarak tanımlamak çok daha doğru ve makûl bir yargı olabilecektir; bu konunun en önemli noktasıdır, çünkü ilki temel olarak bir kurum ve uygulama olarak muhasebeyi suçlu görmekte, ikincisi ise politik ve ekonomik sistemi de içerecek biçimde bütün yönetimi bir bütün olarak sorumlu tutmaktadırÖğe Social accounting: there is an alternative(2019) Kandemir, CanolIn contrast to the mainstream western and liberal thinking in the discipline of accounting resting upon Pacioli as the founder and the Venetian Method, social accounting seems to have a greater explanatory power of the economic reality. From this point of view, accounting is moving away from a partisan and subordinate instrument or intermediary providing useful information to financial markets for investment and credit decisions within the economic process, and turning into an equitable, impartial and balanced mediator, institution and profession calculating economic values and particularly profit generated from business operations given externalities, allocating them to beneficiaries, settling social and economic disputes or calculative and allocative conflicts between stakeholders, thus seeking not only for the wealth accumulation of corporate owners, but also the humanitarian, environmental, sustainable socio-economic and cultural development.