dc.description.abstract | Başlangıcı 1648 Westphalia Antlaşması’na kadar giden uluslararası sistem, zaman
içinde çok kutuplu (1648-1945), iki kutuplu (1945-1990), tek kutuplu (1990-2010) ve
çok merkezli (2010-sonrası) olmak üzere farklı formlara evrilmiştir. Bu süre içerisinde,
“kutuplaşma” kavramı hâkim bir kavram olarak ortaya çıkmıştır. Kutuplaşmanın ön
planında her zaman jeo-strateji ve onu gerçekleştiren ana unsur olarak askeri güç yer
almıştır. Bu da devletlerarası ilişkilerde yukarıdan aşağıya doğru (dikey) bir hiyerarşiyi
ortaya çıkarmış ve büyük devlet-küçük devlet sınıflandırmasına yol açmıştır. 2010’lu
yıllardan itibaren ise, kutuplaşma yerine merkezileşme kavramı ön plana çıkmıştır.
Merkezileşmede kutuplaşmanın aksine, hiyerarşik değil paralel bir yapı ortaya
çıkmakta, askeri güç değil ekonomik işbirliği ve diplomasi desteklenmektedir.
Türkiye alan yazınına bakıldığında, çok merkezliliğe dair çalışmaların yok denecek
kadar az olduğu görülür. Buradan hareketle, çalışmamızda uluslararası sistemlerle
beraber çok kutupluluk ve çok merkezlilik arasındaki fark ortaya konulmuş ve çok
merkezliliğe evrilen uluslararası sistem içerisinde Türkiye’nin konumunun ne
olduğunun ve ne olacağının anlaşılması sağlanmaya çalışılmıştır.
Realizm, İdealizm ve Neo-Liberalizm kuramları çerçevesinde ele alınmış olan bu
çalışma dört ana bölüme ayrılmıştır. Birinci bölümde; problemin gerekçesi, çalışmanın
amacı, önemi ve sınırlılıklarına yer verilmiştir. İkinci bölümde, uluslararası sistemler ve
ona etki eden unsurların tanınması ile ilgili konular incelenmiştir. Üçüncü bölümde,
günümüze kadar gelen uluslararası sistemin evrelerine ve sisteme etki eden önemli
hadiselere değinilmiştir. Dördüncü bölümde ise Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan
itibaren uluslararası sistemdeki konumu ve yaşanan önemli hadiseler ele alınarak
vii
geldiği süreç incelenmiştir. Sonuç kısmında ise, elde edilen bilgilerin değerlendirilmesi
yapılarak uluslararası sistemin geldiği aşama ve Türkiye’nin bu sistemdeki konumu ile
ilgili yapması gerekenler hakkında çıkarımlar yapılmıştır.
Sonuç olarak, tarihi süreç içerisinde kutuplaşmaların merkezinde yer almış olan
Türkiye’nin, önemi hiç azalmayan jeo-stratejik konumu ve artan ekonomik gücü ile
çıkan fırsatları değerlendirip çok merkezliliğe evrilen uluslararası sistemin önde gelen
aktörlerinden birisi olacağı söylenebilir. | en_US |